Astor Piazzolla

0
215

Astor Pantaleon Piazzolla, 11 Mart 1921’de Arjantin’in Mar del Plata kentinde dünyaya geldi. Ailesi
1925’te New York’a taşındı ve 1936’da tekrar geri döndüler. Müzik yaşamına, babasının kendisine 8
yaşındayken aldığı bandoneon ile başladı ve bir yıl Andres Daquila’dan ders aldı. Ticari olmayan ilk
plağı Marionette Spagnol’u çıkarttı.

1933’te Rachmaninov’un öğrencisi Macar piyanist Bela Wilda ile çalışmaya başladı. Astor, Bela
Wilda için kendisine Bach’ı sevdiren kişi olarak bahseder. Bundan kısa bir süre sonra Carlos Gardel
ile tanışarak tango tarihinde çok büyük yeri olan “El Dia Que Me Quieras” filminde oynar.

1936’da ailesiyle birlikte tekrar Mar del Plata’ya dönerler ve tango orkestralarında çalmaya başlar.
Elvino Vardaros’u radyoda ilk dinlediğinde Bach’tan sonra en çok etkilendiği müzisyen olduğunu
düşünür. Elvino daha sonraları Astor’un orkestrasında violonist olacaktır. Elvino’nun alternatif tango
icrasından çok etkilenir ve Elvino hayranlığı böyle başlar. Tangoya özellikle de alternatif tangoya
olan büyük ilgisi dolayısıyla 17 yaşında Buenos Aires’e taşınır.

1939’a kadar ikinci sınıf tango orkestralarında çalışır. En büyük hayali zamanın en büyük tango
orkestralarından biri olan Anibal Troila’da bandoneon çalmaktır. Bu gerçekleşir. Astor’a göre
“Pichuco” en iyi bandoneon ustasıdır.

Astor, müzikal anlamda kendini geliştirebilmek amacıyla, 1941’de Alberto Ginastera ve 1943’te Raul
Spivak’tan piyano dersleri alır. 1942’de iki çocuğunun annesi olan Dedé Wolff ile evlenir.

Astor’un eserleri zamanının çok ötesinde olduğundan dansçıları ürkütmemek için Troilo tarafından
tekrar düzenleniyordu. 1943’te “Suite para Cuerdas y Arpas” ile klasik müzik çalışmalarına başlar.
1944’te şarkıcı Francisco Fiorentino’nun orkestra şefliğini yapmak için Troilo Orkestrası’ndan ayrılır
ve 1946’da kendi orkestrasını kurana kadar onunla çalışır. Orkestra 1949’da dağılır. Diğer
orkestralarla benzer yapıdaki bu orkestrayla eser ve uyarlamalarındaki yaratıcı isteklerini dinamizm
ve uyum içerisinde geliştirir. Bu genç cüretkâr adamın modern ve farklı tangosu geleneksel
tangocular arasındaki ilk tartışmaları da başlatır.

1946’da kendisinin ilk resmi tangosu olarak kabul ettiği “El Desbande”yi yazar. Sonrasında film
jenerikleri yazar.

1949’da orkestrayı dağıtması gerektiğine inanarak bandoneonu ve neredeyse tangoyu tamamen
bırakır. Astor farklı bir şeyler arıyordu. Bartok ve Stravinsky ile çalışmalarına devam eder. Herman
Scherhen ile orkestra şefliği üzerine çalışır. Jazz dinler. Tarz arayışı takıntılı hale gelir, tangoyla
hiçbir alakası olmayan şeylerin özlemini duymaya başlar. Her şey saçmalıktır ve Astor kendini
müziğe adayabilmek için bandoneonu bırakıp beste yazarak müzik çalışmalarına devam etmesi
gerektiğine karar verir.

1950–1954 yılları arasında zamanın tango anlayışından açıkça farklı konseptte bir dizi eserler yazdı
ve bu onun kendine has tarzını açıklıyordu: Para lucirse, Tanguango, Prepárense, Contrabajeando,
Triunfal, Lo que vendrá…

Konser sonunda, kült senfoni orkestrasında bandoneon bulundurulmasını hakaret sayan seyircilerin
büyük tepkisine yol açan hatta yumruk kavgasına varan tam bir skandal yaşanır. Bu beste
yarışmasında kazandığı ödüllerden biri de Fransa Hükümeti tarafından müzik çalışmalarına zamanın
en iyi müzik eğitmeni olarak kabul edilen Nadia Boulanger ile Paris’te çalışması için verilen burstur.
Piazzolla, geleceğinin klasik müzikte olduğunu düşündüğünden önceleri tango ve bandoneon ile ilgili
çalışmalarını saklar. Boulanger’a içini açmasıyla bu durum uzun sürmez ve ona tango eserlerinden
biri olan “Triunfal”ı çalar.

Bundan sonra tarihi bir tavsiye alır “klasik yeteneğin mükemmel, fakat gerçek Piazzolla burada bunu
sakın göz ardı etme” der Boulanger. Bundan sonra Piazzolla tangoya ve bandoneona geri döner. Bir
zamanlar sofistike müzik ya da tango şeklinde olan seçimi şimdi sofistike müzik ve tango olarak
değişmiştir, fakat en verimli biçimde: Sofistike müzik bünyesinde tangonun ihtirasını sentezlemek.
Paris’te yaylı sazlar orkestrasıyla bir dizi tango eserler besteler ve plaklar çıkarır. Bandoneonu bir
ayağını sandalyeye koyarak ayakta çalmaya başlar. (herkes oturarak çalar)

1955’te Arjantine döndükten sonra yaylı sazlar orkestrasıyla devam eder ve de çağdaş tango çağını
başlatan Octeto Buenos Aires adlı bir grup kurar. İki bandoneon, iki keman, çift bas, çello, piyano ve
elektronik gitar makyajıyla klasik tangodan ayrılan yenilikçi eser ve yorumlar üretir. Aynı zamanda
kalıplaşmış tipik orkestranın da dışına çıkarak yerine solist ve dansçıların olmadığı oda orkestrasını
getirir. Kendi kişisel devrimlerini sürdürerek Ortodoks tangocuların nefretini kazanır ve çirkin
eleştirilerin hedefi haline gelir. Bunların hiçbirine aldırmaz ve yoluna devam eder, fakat medya bu
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokar. 1958’de octet ve yaylı sazları dağıtarak aranjör olarak
çalışacağı New York’a gider.

1958–1960 yılları arasında çalıştığı Amerika’da olumsuz sonuçlar aldığı jazz-tangoyu dener. Aynı
zamanda babasının ölümü nedeniyle en ünlü eseri “Adios Nonino”yu 1959’da New York’ta besteler.
Arjantin’e dönüşünün ardından yeni tango icra eden birçok ünlü beşlilerin ilkini yapar. (bandoneon,
keman, bas, piyano ve elektronik gitar). Beşli, Piazzolla’nın en çok sevdiği formasyondur: duyguları
en iyi ifade eden müzik sentezi.

1963’te Paul Klecky şefliğinde “Tres Tangos Sinfonicos”un (Hirsch ödülü) galasını gerçekleştirir ve
1965’te en önemli iki plağını çıkarır: 1965 Mayısında beşli ile verdiği bir konser sırasında çaldığı
eserlerden oluşan Piazzolla at the Philarmonic Hall Newyork, diğeri ise Jorge Luis Borges ile olan
arkadaşlığının ürünü olan tarihi önem taşıyan “El Tango”.

1966’da Dedé Wollf’tan ayrılır. 1968’de Maria de Buenos Operasını birlikte bestelediği şair Horacio
Ferrer ile kapsamlı bir çalışmaya başlar. Yeni bir tarz başlar: Tango şarkıları. Bu sırada şarkıcı
Amelita Baltar ile flört etmeye başlar.

1970’de Paris’e geri döner ve Ferrer ile birlikte “El Pueblo Joven” oratoryosunu besteler. 1971’de
Buenos Aires ve İtalya’da faaliyet gösteren RAI televizyonu için şovlar hazırlayan Conjunto 9’u kurar.
Bu, Piazzolla’nın hayalindeki gruptur. Her zaman istediği, en nadide eserlerini bestelediği mükemmel
oda orkestrası… Ama maddi imkânsızlıklar nedeniyle bir arada tutamaz grubu. 1972’de diğer tango
orkestralarıyla masraflarını paylaşarak Buenos Aires’teki Teatro Colòn’da ilk kez sahneye çıkar.

1973’te çok üretken bir bestekârlık döneminden sonra kalp krizi geçirir.

Popülaritesinin de etkisiyle sonraki 10 yıl Piazzolla için son derece verimli geçer. Tüm dünyada
konserler verir. 1990’a kadar özellikle beşli sazlarla ve solo performanslı çeşitli konserler verir.
1982’de çello ve piyano için Rus çello Mtislav Rostropovitch’e ithafen “Le Grand Tango”yu yazar ve
Rostropovitch tarafından New Orleans’ta sahnelenir. 1984’te şarkıcı Milva ile Bouffes du Nord’da ve
Viyana’da sahneye çıkar. 1986’da jeneriklerini bestelediği “El exilio de Gardel” filmiyle Sezar ödülüne
layık görülür. 1987’de çocukluğunun geçtiği New York Central park’ta geniş bir kalabalığa konser
vermek, Piazzolla için yeniden doğmak gibi olur. 1988’de son plağını tamamladıktan sonra çok
büyük bir bypass geçirir.

Piazzolla, 1989’un sonlarına doğru grubunu dağıttı ve 1990 Ağustos ayında kalp krizi geçirene kadar
Paris’te solo ve yaylı sazlarla devam etti. Yaklaşık 2 yıl bu önemli kalp krizinden kaynaklanan
problemlere katlandıktan sonra 4 Temmuz 1992’de Buenos Aires’te hayata veda etti.

Elif Erdem’in katkılarıyla