Tango ve Türk İnsanı

0
276

Tangonun Türkiye ve İstanbul’ a Gelişi:

Tango, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, önce Fransa ve İtalya’ya sonra da Balkan ülkelerine ve Rusya’ya taşinmıştır. Doğal olarak her ülke bu müziği ve dansı kendi özelliklerine göre yorumlamıştır. İşte Türk Toplumunun da Tango ile tanışması bu coğrafi ve tarihi rastlantının sonucudur. İstanbul şehri, binlerce yıllık bir imparatorluklar başkenti, kozmopolit bir metropol, bir liman olarak, o zamanki Türkiye’nin Dünya’ya ve özellikle batıya açılan en önemli penceresi idi. Pera (şimdiki Beyoğlu) ise Liman semti Galata’nın hemen bitişiğinde, değişik milletlerden azınlıklar ve “Levanten”lerin yoğunlukda barındığı tamamen avrupai görüntülü bir semt idi. Ta Bizans döneminden, kalma Rumlar, Ermeniler, Cenevizliler, Osmanlı döneminden, imparatorluğun diğer avrupalı unsurları olan Arnavutlar, Sırplar, Bulgarlar, dört yüzyıldan uzun bir süre önce “Engizisyon” baskısından kaçarak sığınan Museviler, devrimden ve iç savaştan kaçan Ruslar, yüzyıllar boyu Kapitülasyonlarla korunmuş İngiliz, Fransız, Italyan, Avusturyalı, Alman, Macar ve Ispanyollar, bütün bu Avrupa ülkelerinin sefaretlerini ve kültür merkezlerini de barındıran bu semtte, “Pera”da, yoğuşmuş bulunmakta idiler. Esasen kentin eğlence merkezini de oluşturan bu semtin, Avrupa yolu ile bu iklimlere taşınan “Tango” rüzgarına kucak açmış olması çok doğaldı. Nitekim Tango Türkiye’ye İstanbul’dan ve Pera (Beyoğlu) semtinden girmiştir.

Türk toplumu bu yolla tanışmış olduğu “Tango”yu bir anda kavramış ve bağrına basmış, yorumlamış, yaşamaya ve üretmeye başlamıştır. Bunun iki önemli sebebi vardır.

Birincisi, Türk insanının, kişisel duygusallığı, ağır toplumsal baskılarla sıkıştırılmıştır. Erkekleri ağlayamaz, kadınları ise çoğunlukla toplumun üyesi bile değildir. Bu bakımdan “Tango” onun iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir çıkış yolu olmuştur.

İkincisi ise şöyledir; Türk toplumu tam bu zaman diliminde, birbuçuk-iki yüzyıldır süren batılılaşma sürecinin doruk noktasında, sosyo kültürel bir devrim yaşamaktadır. Kadın erkek omuz omuza sürdürdüğü “Milli Mücadele”den zaferle çıkmış olan Türk toplumu bir yandan ulusal duygusallığını ve geleneklerini sürdürürken diğer yandan da sosyo-kültürel devrimlerini uygun adım yürütmektedir. İ te “Tango” bu sürece de pek uygun düsmüs, toplum, ‘Tan o’ u kendine göre yorumlayıp üretmeye başlamıştır. Eski nihavent longa’lar, İstanbul türküleri, şarkıları yer yer major dönüşümlerle çeşitlenen minör Türk tangoları halinde ortaya çıkıyor, önce tüm İstanbul’u sonra şehir klüpleri, askeri mahfel’ler (orduevleri) ve halkevleri yolu ile tüm ülkeyi sarıyordu.

Böylece Türk Tango yorumu ile “Türkçe Tangolar” ekolü doğmuştu. Bu tangolar, biraz daha ağır ve de az köşeli temposu, Türk musikisi’nden izler taşıyan melodileri ve daha romantik, nostaljik sözleri ile orijinal Arjantin tangolarından hayli değişik bir karakterdedirler. Ne var ki, Avrupa tangolarına daha yakın oldukları için o dönem Avrupa orkestralarının repertuarlarına girmiş, batı dillerine çevrilmiş ve Paris, Berlin vb. radyolardan yayınlanmışlardır. Dans ise dinamizminden de erotizminden de hayli uzaklaşmış olmasına rağmen gene de dam ve kavalyenin birbirlerine zarifçe tutunması ya da sarılması şeklinde gerçekleştirilmekte idi.

Düğünlerde gelin ve güveyin “La Cumparsita” tangosu ile dansı açmaları gelenek haline gelmişti.
Bugün bilinen bini aşkın Türkçe tango mevcuttur. Bunların en ünlü bestecileri, okuyucular’, enstrümantalistleri, orkestraları ve ünlü dansçıları çoğunlukla İstanbul’da yetişmiştir. Bu da çok doğaldır, çünkü bütün eğitim ve kültür yayma uygulamalarına rağmen İstanbul hala Türkiye’nin kültür merkezi, kültür başkenti olmayı sürdürmektedir.

Tangoya Karşı Tepkiler:

Tango’nun toplumları kuşatması, kitleleri etkilemesi karşısında birçok ülkede reaksiyonerleri de olmuştur. Başlangıçta, Arjantin, Almanaya, Vatikan, İngiltere, Çarlık Rusya gibi ülkelerde Tango’ya şiddetle karşı çıkanlar olmuştur. Türkiye’de ise, bir kısım taşralı, Istanbul’a ve İstanbul yaşam tarzına, Istanbul’daki küçük bir tutucu kesim ise Cumhuriyet’e gelen sosyal yaşamdaki değişikliklere muhalefet ile karışık “Tango” kelimesini kötü anlamda kullanmışlardır.

“Tango Kadın = hafifmeşrep kadın”, “Tango giyim = açık, saçık, müstehcen giyim” gibi.
Ama bunlar Tango’ya gösterilen ilgi ve sevgiyi azaltmamış Türk toplumu ve İstanbul aşağıda sıralanan (bir sonraki yazıda) tangocuları yetiştirmiştir.

Yazar: Eşref Denizhan
31.10.1994
Fehmi Akgün’ ün katlıları ile…