Ne demişler eskiler: “Aşk olmayınca meşk olmaz.” Bestecilerin sevgi ve aşkları (Tabii bu Sezen Cumhur’un her programında, her anonsta söz ettiği aşk değil. Kişiye kişilik veren, eser verdiren ve o kişiyi eserlerinde yaşatan aşklar bunlar) yıllarca insanlarda güzel duygular vermiş ve bunlar kişilerin anılarında yıllar ötesine aktarılmışlar.
Necip Celal’in bestelediği 11 tangosunun son üç tanesi hariç hepsi Seyyan Hanım tarafından plağa okunmuştur. Ülkemizde yayınlanan bir Türkçe tango “Mazi”nin ilk solisti Seyyan Hanım olmuştur.1931-32 yıllarında. Genel 30’lu yıllar içinde Münir Nureddin “Ayrılık” isimli tangoyu plağa kayıt etmiş, fakat bundan sonra tango plağı yapmamıştır. “Suna, Özleyiş, Kimse Sevgimi Bilmez, Yıllar, Günler, Bir An İçin.” Mazi ve Ayrılık isimli tangolar, Necip Celal’in ayrı ayrı güzellikte, çok popüler olmuş tangolarıdır. O günleri bilen tangoseverlerin unutamadıkları isimlerdir bunlar.
Necip Celal’in plak olarak yayımlanmamış, sözlerini de kendisinin yazdığı son üç tangosu vardır: “Benim Şarkım”, bunun notası notası yayımlanmıştır, kapak düzenini karikatür sanatçısı Nemci Rıza Ayça yapmıştır ve notanın üzerinde opus 14 sayısı vardır. “Geçmiş Zaman” opus 13 sayısının taşırı, fakat notası yayımlanmamıştır.Bu tangonun sözlerini Necip Celal, “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” atasözünden esinlenerek yazmıştır.
“Bir hakikat anlattı ki her insan, yalnız bir kere severmiş / Andıkça o sevgiyi zaman zaman, çok ıstırap çekermiş / Sevgi coşkun sel gibi akar geçer, arar gönüllerde bir yar. / Sonra taşar herkes içer / ister genç ister ihtiyar / Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer / Bir an acı duyar insan belki sevmişse biraz eğer / Anlar ki geçenlerin rüyasıymış hepsi meğer / Rüya olsa bile o günlerin hayali cihan değer.”
Ve son tangosu “Damla damla” gene sözleri kendisinin, notası yayımlanmadı. Bu tangoyu beraber çalışmamıza, ondan öğrenmememe fırsat olmadı. Necip Celal de beraber çalıştığım bir arkadaştan notasını istedim, Engin Ege’ye verdim, o da orkestra düzenlemesini yaparak repertuara aldı. Zaman zaman İstanbul Radyosu Tango Orkestrası’nın yayımlarında Şecaattin Tanyerli söyler.
“Pırıl pırıl yıldızların ışığı nur gibi iner suya / Vuslata varan yol olur yakın / Benliğimi sarar rüya / Meleklerin sesindeki deva / O sesleri sen bestele diyen / Varlığımı saran sema / Neşeler zaman zaman / Birleşir gönülde gamla / Alem bir nefes olur/ Gözyaşlarını saklar / Renkler şimdi ses olur / Yakınlaşır hep uzaklar / Dökülür yaşlar o an damla damla.”
Bu tangoyu besteledikten kısa bir süre sonra beklenmeyen hastalık onu bizden ayıracaktı. Dikkat edilirse bu tangonun sözlerinde beklenen sonu sezmiş,. Hissetmiş bir insanın duyuşları vardır.
Fenerbahçe Marşı
Biz gene geriye dönelim. Necip Celal’in Hulusi Öktem’in korosunda arkadaşlarımla tanıştıktan sonra yaptığı çalışmaları kısaca anlatayım. 1955 yılında tanışmamız ve onun koro müziğine olan sevgisi çalışmalarının yönünü değiştirdi. Önce “Özleyiş”i, ardından “Benim Şarkım”ı, sonra “Geçmiş Zaman”ı koro için dört sese düzenledi. “Fenerbahçe Marşı” – ki bu marşı çok sevdiği Fenerbahçe Kulübü’ne adamıştı- o yönden ilgilenen olmadığı için bir kenarda unutulurdu. Şimdi Fenerbahçe Marşı diye statlarda “Viva İspanya” pasodoblesi söyleniyor. Sanki İspanya’da “Viva Türkiye” diyorlarmış gibi, biz burada yaşa İspanya diye bağırıp duruyoruz. Fenerbahçe Marşı adı altında. Necip Celal’in büyük bir sevgi ile bestelediği bir “Fenerbahçe Marşı” bulunduğunu kulüp idarecilerine duyurmak isterim.
Ayrıca yalnız koro için Yahya Kemal’in “Akşam Musikisi” şiirini gene dört ses üzerine bestelemişti:
“Kandilli’de eski bahçelerde / Akşam kapanınca perde perde / Bir hatıra zevki var kederde.”
Necip Celal, bu eserlerini seslendirmemiz için hocamız Hulusi Öktem’den izin istedi, onun da onayını alınca önce İstanbul Radyosu’nda “On Beş Günde Bir” isimli dinleyici karşısında yapılan özel programda “Benim Şarkım” tangosunu dört sesli koro ile seslendirdik.Büyük ilgi gördü. Ardından radyoda on beş dakikalık bir program “Özleyiş, Benim Şarkım, Geçmiş Zaman” tangolarını gene koro ile söyledik. Bu arada ben de aradaki solo bölümlerini okuyordum.
Erkek sesinde ben, kadın sesinde Nezahat Onaner solisttik. Derken gene “On Beş Günde Bir” özel programında “Akşam Musikisi”ni seslendirdik… Günler bu çalışmalarda geçip gidiyordu. Klasik Batı müziği koro parçalarını çalıştığımız Hulusi Öktem hocamızın korosundan sonra tangoları dört sesle söylemek bizlere çok değişik gelmişti. Belki de dünya tango literatüründe bunu ilk kez Necip Celal yapmıştı.
Arjantin’de olsaydı
Ben o yıllarda plaklarda böyle bir şeye rastlamamıştım. Yalnız Rum tangolarında solistler arasında iki ses çok kullanılmıştır. 1974 yılında Arjantinli besteci Mariano Mores’in tangolarını koro ile kayıt ettiği bir plak elime geçti ve hemen arşive aldım. Demek ki bu değerli insan Necip Celal, Arjantin gibi tangonun ülkesinde olsaydı dünya çapında bir besteci olurdu. Hatta diğer tango bestecilerimiz de. O, yıllar sonra yapılan koro ile tangoyu yıllar önce yapmıştı.
Necip Celal ile ilk solo tangomu 19 Mayıs 1956’da kayıt edilen ve Orhan Boran’ın sunduğu “On Beş Günde Bir” özel programında söyledim. BU radyo mikrofonuna ilk yalnız çıkışımdı. Üstelik dinleyici dolu bir salona karşı. “Gel” isimli tangoyu Nezahat Onaner ile beraber solo ve iki sesli olarak söyledik, tabii piyanoda Necip Celal vardı. Ben de hata yapmadan söylemek için zorladım kendimi. Bir yanlış olsa geri dönmeye olanak yoktu. Dinleyenler karşısında ayıp olurdu. Tango bitti, ama bende de hal kalmamıştı.
Dinleyenlerden, büyük bir alkış koptu.. Bu, Necip Celal’e, onun müziğine hayran olanların, onun tangoları ile yaşayanların alkışıydı. Program ertesi gün gecesi yayımlandı. Sinyal ve anonsu şöyleydi: “Emel Gazimihal’in sesinden ‘On Beş Günde Bir’: Programı tertip ve idare eden: Faruk Yener. Takdim eden: Orhan Boran. Teknik kayıt ve montaj: Sabit Karamani” ve gene sinyal müziği… Ülkemizde televizyonun olmadığı günlerde evlerde en büyük eğlence radyo dinlemek, hele hele bu özel programları dinlemekti.
O günlerde İstanbul’dan tatile giden uzaktaki bir sevgiliyi birkaç gün sonra karşımda görüyordum… Radyodan tangoyu dinlemiş. “Gel seni çok özledim / Yolunu gözledim / Gece gündüz seni bekledim… “
Bir şarkı, bir tango, daha doğrusu müzik sınır ve zaman tanımıyor. Çok uzaklarda da olsanız insanları bir araya getiriyor. Bunlar ne güzel, ne temiz gençlik duygularıydı.
Bu arada bir noktayı açıklamak isterim. “Gel” isimli tango Necip Celal’in diye biliniyor. Bir Fransız tangosu üzerine Necip Celal tarafından yeniden düzenlenmiş ve Türkçe söz yazılmıştır. Basılı olarak yayımlanmış notanın üzerinde de “Eski bir motif üzerine tertip ve güfte: Necip Celal” diye yazar.
İTÜ Televizyonu
Gene 1956 yılı, 1 Kasım günü, İstanbul Teknik Üniversite Televizyonu deneme yayınları yapıyor. İstanbul’daki alıcı sayısı ise 50 civarında. Televizyon stüdyosu, Taksim’deki eski Taşkışla binasında. Hani bir ara otel yapalım, yapmayalım tartışmaları sürüyordu, işte o bina.Teknik Üniversite Radyosu’nda da programlarını düzenleyen Fatih Pasiner. Rahmetli Afif Yesari de spikerlik ve sunuculuk yapıyor. Necip Celal gene piyanonun başında, bir başka öğrencisi Ferhan ismindeki bir kız arkadaşımızla beraber tango söylüyoruz. Bazı tangoları solo, bazılarını da iki sesli olarak seslendiriyoruz. Ve bu benim ilk defa bir televizyon kamerası karşısına çıkışım oluyor.
Çok enterasandır ve “dünya küçüktür” dedikleri kadar varmış… 1969 yılında ilk kez Avşa adasına gittiğimizde, kaldığımız otelin terasında bir hanımefendi, “Ben sizi tanıyorum, siz televizyonda Necip Celal’le tango söylemiştiniz” demez mi. Hanımdaki hafızaya ve dikkate hayran oldum. Yıl 1956, yıl 1969. Aradan tam 13 yıl geçmiş ve İstanbul’daki alıcı sayısının 50’ye ulaşmadığı günlerden bir anımsama.
Necip Celal’in bütün tango ve diğer eserlerini notaları Beyazıt’ta, kütüphanenin arkasında, eski cadde üzerinde dükkanı bulunan Şamlı İskender Kudmani tarafından basılıp yayımlanmış.Bu notaları karıştırdığımda bazılarında Almanca sözler görüyorum. Ve bir kişiye adanmış bazıları. Örneğin opus 5 “Yalova” isimli moderato şarkısında “Yalova incisini memlekete hediye eden Büyük Gazi’ye” yazılı. Opus 8 “Gençlik Marşı”, Milli Türk Talebe Birliği’ne.
Opus 9 “Kimse Sevgimi Bilmez” isimli tangosunu Alman orkestra şefi Bardabas von Geczy’ye ithaf edilmiş. Bu ismi Türk müzikseverleri eski plaklardan çok iyi anımsarlar. Ve tabii bu tangoda da Almanca sözler var.
Başta “Özleyiş” tangosu olmak üzere bestecinin birçok tangoları Almanya ve Viyana’da ünlü orkestra ve solistler tarafından seslendirilmiş; bunu kendisinden duymuştum.
Opus 10 “Yıllar” isimli tangoya arkadaşı Fazıl Sarper tarafından Fransızca söz yazılmış ve ünlü Fransız şarkıcısı Tino Rossi’ye adanmış.
Opus 11 “Günler” isimli tangosu ünlü dans orkestra şefi Xavier Cugat’a adanmış. Opus 12 “Bir An İçin” isimli tangosu ünlü şef Mantovani’ye adanmış. Dedim ya çevresi çok geniş olan bir kişiliği vardı.Beyoğlu’nda Tünel’e girerken bakarsanız orada görevli memur gelir “Merhaba Necip Bey, nasılsın…” derdi, İstanbul’da yurtiçinde ve yurtdışında onun kadar çok tanıdığı ve dostu olan insan pek az tanıdım.
Tango ve lied
Necip Celal, tangoda ritmin yanı sıra şarkı formuna, tango-lied formuna ağırlık veren bir besteciydi. Aslında tango da dans müziği olmasının dışında her şeyden önce bir şarkı ve lieddir.
Genç yaşta ölümüne kadar çok çalıştı Necip Celal. Bir viyolonsel sonatı, viyolonsel konçertosu, – ki buna Gaspar Cassado’ya adanmıştı- Vasa Prihoda’ya adadığı keman konçertosu, obua konçertosu yazdığı eserler arasındadır. Ne yazık ki bunları seslendirme olanağı bulamadı. Notaları kardeşi Prof. Belkıs Özdoğan’da sanıyorum ve bunları gün ışığına çıkarmasını diliyorum.
1957 yılının yaz aylarında Necip Celal’in giderek artan karın ağları başladı. Sonbaharda Haseki Hastanesi’nde Dr. Sedat Tavat Kliniği’ne yattı.Teşhis, karaciğer kanseriydi. Yapacak hiçbir şey yoktu. Bancosunu yanına aldı, hasta yatağında yeni kompozisyonlar, çıkarmaya çalışıyordu. Müzik yapmadan, çalışmadan duramazdı. “Nedim, bak buradan çıkayım neler yapacağız. Koro için yeni düşüncelerim var, diğer tangolarımı da koroya aranje edeceğim…” gibi hep ileriye dönük çalışmalarını düşündükçe kuvvet buluyordu.
Dolmuştaki kız
Sık sık hastaneye ziyaretine gidiyor, bu çok sevdiğim insandan nasıl ayrılacağımı düşünüyordum. Bir gün bekleme salonunda eski bir arkadaşı ile karşılaştım. 10 yıl sonra gördüğüm bu iyi insanı sesinden tanıdım. Ortaokulda yalnız bizim sınıfa derse gelen matematik hocam Mehmet Ali Bey’di. Asıl Davutpaşa Ortaokulu’nun hocasıydı, bize ek derse gelirdi. Çok sevmiştim bu insanı. Bilirsiniz, matematik dersi pek sevilmez. Onun sayesinde hiç sevmediğim bu dersi zevkle çalışıyor, en zor denklemlerin bile üstesinden geliyordum.
“Ben” dedi, “Necip’in çok eski arkadaşıyım, bir akşam İstinye’deki evlerinden Sultanahmet’e dönüyorduk. Dolmuşta arka sıraya iki genç kız oturdu. Birinin konuşma sesi çok güzeldi. Necip, bu sesten çok etkilendi. Ve konuşmalarından isminin Suna olduğunu öğrendik. Eve geldik, piyanoya oturdu ve “Suna” isimli tangoyu besteledi.
‘O akşam gözlerine bakarken, vuruldum sana bil ki çok erken’ sözleriyle başlayan bu tango da hiç tanımadığı ve bir daha belki hiç karşılaşmayacağı bir genç için bestelenmişti.”
Nereden nereye, 1947 yılında beni okutan hocama rastlayacağım, Necip Celal’in eski arkadaşı olacak ve bana “Suna” tangosunun öyküsünü anlatacaktı hastanenin bekleme salonunda.
29 Kasım 1957; ziyaretine gittim, yanına kimseyi almıyorlardı. O akşam yedek subay okuluna kayıt olmak için Ankara’ya hareket ettim. Ertesi sabah Ankara’da gazeteyi okuduğumda beklediğim haber vardı: “Türkçe tangoların bestekarı Necip Celal Andel vefat etti…”
Cenazesi çok kalabalıkmış. Bulunamadım. Genç, güzel kadınların çokluğu dikkati çekmiş cenazede. O zaten güzele ve güzelliğe aşıktı. Kötü ve kötülük onun yanında barınamazdı. Henüz 50 yaşına bile varmadan yitirdiğimiz Necip Celal Andel’in cismi bugün Topkapı’daki mezarlıkta yatıyor. Ruhu bizlerle ve tangoları ile beraber daha yılllarca yaşayacak.
NEDİM ERAĞAN
Cumhuriyet Gazetesi 30.10.1990