TANGO DERSİ I En İyi İstanbul Tango Kursları

Tango Günlüğü

Bazı geceler insanı ihtiyarlatır. Buenos Aires’teki geceler de bu garip yazar için “Latin Amerika Eğlencesi” değil, hayatında en hızlı ihtiyarladığı gecelerdir. Okuyacağınız hiç ama hiç süslenmemiş Buenos Aires tango geceleridir. Bu, ölümü ilk kez gören birinin hikayesidir…

Etin dili

Ermeni Tango Cemiyeti, bir şaka gibi Buenos Aires’in en ünlü tango salonu. Bir saatlik bedava tango dersini alan turistler gece saat bire doğru ister istemez salondan çekiliyor. Çünkü, yüzleri, onların neşeli yüzlerine hiç benzemeyen Buenos Aires kadınları ve erkekleri gelmeye başlıyor dans pistine. Sabah beşe kadar dans edecek çiftler birbirlerini hiç konuşmadan, sadece süzerek seçiyor.

 Dans boyunca da bir tek kelime etmiyor adamlar ve kadınlar. Çünkü etleri fazla fazla konuşacak birazdan birbirleriyle. Bu, başka türlü bir konuşma. Ne işlerinden, ne kim olduklarından, ne planlarından, ne de beklentilerinden bahsediyorlar birbirlerine. Ama dans bittiğinde bütün kadınlar ve erkekler, tanımış oluyor birbirini, konuştukları onca insanın onları hiç tanımadığı, tanıyamayacağı gibi…

Bazen yüzleri buruşuyor kadınların. Çünkü adam, dansı tam beklenmedik bir yerinde durduruyor, kadının da adımı donuyor. Kadın erkeğin bir sonraki hareketini bekliyor. Kadın, erkek adım atmadan atmıyor, erkeğin yaptığından bir fazla hareket yapmıyor.

Kim bilir belki de erkekleri, kendilerinden bir adım fazla atan kadınlar korkutuyor. Tango bunu biliyor. Kim bilir, belki de Buenos Aires’te kadınlar, erkekleri bizim anladığımızdan çok daha iyi anlıyor. Korkutup kaçırmamak için onları, erkekler durduğu zaman, onlar da duruyor. İlk adımı erkekten bekleme sabrını öğreten bir dans bu. Bütün hayatı mükemmelen becersen bile bu sabrı göstermek zorunda olduğunu öğreten bir bilgi tango. Becerebilirsen tabii…

Ağrının kuşakları

Şehirde ancak çok az gerçek tango bilgisine sahip insanın bildiği Despachos Bebidas meyhanesinde oturuyorum. Dans salonu değil burası, sadece tango dinleniyor. İhtiyar tangocu Osvaldo ve gitaristi saat sabaha karşı ikide geliyor. Önce bütün konukların ellerini sıkıyor, şarkıları söylemeye öyle başlıyor.

“Şimdi sen bilmiyorsun” diyor şarkı. Ellerini iki yana açıyor. Yüzü acıdan buruşuyor. Gözlerini kapatıyor sonra, ağzında gülümseme kırılıyor. Galiba “Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim” diyor ya da “Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım Buenos Aires’in”… Öyle yani…

“Senin evin benim evim” diyor, başka bir şarkı. Yani “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına” veya “Titrerim mücrim gibi istikbalime”… Öyle. Tam karşısında oturuyorum Osvaldo’nun, bazen gözü takılıyor bana. En berbatı benim çünkü meyhanenin, işlerim hep ters gidiyor.

Şarkılar bitince gelip “Çok iyi dinliyorsun. Dinlemenle bana şarkı söyletiyorsun” diyor. “Ben İspanyolca bilmiyorum” diyorum. Eliyle “Boşver” yapıyor. Öyle bozuk bozuk gülümsüyoruz.

Sarışın, şişman bir orospu, sigaradan duyulmayacak kadar kısılmış sesiyle, memelerinin arasından akan teri silerek içinde “yıllar”, “kalbim” ve “Corrientes Bulvarı’nda bir gece…” sözleri geçen acıklı bir tangoya başlıyor. Anlıyorum ve yağmur bu yüzden başlıyor. Despachos Bebidas’ta herkes ihtiyarlıyor. İhtiyarlıyoruz… Osvaldo için bir keseye para toplanıyor.

Bar Sur

Bar Sur’un karanlık, küçük salonunda Andres yaşlı Japon turistlerle dans etmek zorunda. Onlar tango bilmediği için valse başlıyor. Japon turistler büyük bir olasılıkla tango yaptıklarını sanıyor. Elbette fotoğraflar çekiliyor. Andres sıkılıyor. Sabah saat beş, program ve Japonlarla dans mecburiyeti bitiyor. Smokinini çıkarıp barın arkasında duruyor. Elbette hiç konuşulmuyor. Dansa kaldırıyor. Gözümü kapıyorum, akılıyor. Adam tangoyu ve tutmayı biliyorsa tango yapılabiliyor ancak.

Belki de zaten ne ilişki mümkün aslında ne tango, eşini bulmadıktan sonra… Her ikisi de ancak eşini bulduğunda. Ondan önce ne aşk var ne tango.

Andres “Güzel dans ediyorsun” diyor. “Ne İspanyolca biliyorum” diyorum, “ne de tango!” Öyle yine sessiz gülümsüyoruz. Yerleri süpüren adam kızıyor artık, “Gidin” diyor, “Yeter”. O kadar anlıyorum artık İspanyolca…

Ölümden sonra tango

Kulüp Gricel’de sadece yaşlı insanlar var. Sadece çok ama çok iyi klasik tango yapanlar. Herkes dans edemiyor burada, sadece “eskiler”… Ben sadece izleyebilirim, o kadar. Gerisi ayıp çünkü… Maria ile Juan, evliliklerinin 50’nci yılını kutlamak için çok ağır bir tango yapıyorlar. Ben başıma gelecekleri bilmiyorum. O yüzden tangonun “unutmamanın dansı” olduğunu düşünüyorum. Uzun evlilikler yüzünden birbirinden bıkmış olması gereken bütün bu insanların nasıl bu kadar tutkulu dans ettiklerini anlamadığımı düşünüyorum. Acaba her tango gecesinde diyorum, yenileniyor mu et?

Sonra işte, Juan pistin ortasında yere yığılıyor. Küçük bir çığlık çıkıyor Maria’nın ihtiyar gırtlağından. Müzik duruyor. Juan nefes alamıyor. Dans duruyor. Herkes yerine oturuyor. Ambulans geliyor. Doktor, çoktan ölen adama ümitsizleştikçe gayretkeş hale gelen bir kalp masajı yapıyor. Juan için değil, Kulüp Gricel’in müşterileri için yapılıyor masaj, izleyenler için… Nihayet, doktorlar ayağa kalkıp, başlarını ümitsizce iki yana salladıklarında hikaye bitiveriyor. İnsan ne kadar kolay ölüyormuş meğer. Ölümü ilk kez burada, Kulüp Gricel’in kırmızı neonları altında görüyorum. Juan’ın üzerine kirli sarı masa örtülerinden birini örtüyorlar. Paramparçayız hepimiz. Kulüp Gricel kapanıyor, Despachos Bebidas’a gidiyoruz yine. Yüzümde mi yazıyor ölüm? Osvaldo bu gece bütün şarkıları bana söylüyor. Yağmur yağmak bilmiyor… 

ECE TEMELKURAN

16.02.2003 Milliyet Gazetesi

Exit mobile version