SERBEST SALINım

0
229

* GÖRmek TATmak DOKUNmak KOKLAmak HİSSETmek lazım, BİLmek pekiştirici olarak arkadan gelebilir…

* (Yeni bir şehir, bir ülke, bi’ yer keşfettikten sonra) ANı tatlı tatlı özlemek… ANI biriktirmek böyle oluyor! Belki tekrar gideceğiz, belki bir daha hiç yolumuz düşmeyecek, ki konu da bundan öte… Ne biz şimdiki biz olacağız ne de oralar öyle kalacak… Şu vakit çok değerli çook(;

* (Sevginin-aşkın kaç çeşidi var?) -İnsan kadar çeşidi var…inancın da, aşkın da, nefretin de… Benzer gibi görünse de, herkesin duygu sözlüğü kendine…

* Kimsenin beyninin içinde değiliz, olamıyoruz…sadece varsayıyoruz… Sorduğumuzda söyledikleri bile, tek yanlı, yanlı ve her zaman eksik… O yüzden sezgiler karar vermede daha etkili, emareler en doğruya götürmekte yetersiz…

* Mizah ilaçtır bence! Pek çok durum için… Hafiflik ve boş vermek anlamında değil ama…
Bir kere gülebildiğinde sıkıntılı bir duruma ve gergin birinin yüzünde şaşkınlıkla birlikte o gülme efektini yaratabilecek şeyi bulduğunda insan, hava yumuşuyor. Bir ‘amaaaan’ boşver etkisi yaratmak gerek. Sonra o duygunun, kavganın, karmaşanın üstüne düşünebilmek çözümü getiriyor.
Yoksa anlık duygularla kendi duvarlarımıza çarpıp çarpıp başladığımız yere geri dönüyoruz!

* “İçinde bir sürü kavgalar olan bir insanım ve farkettim ki benden bir insan kaçıyorsa bu kavgaları kendisiyle yapmamak için kaçıyor.”
“Belki de uzun süre kaçıp artık yorulduğu zaman insan hep yüzleşmek durumunda kalmış ve mıknatısın diğer (zıt olduğu varsayılan oysa tamamlayıcı) yanıyla karşılaşıyordur…”

* İNSANlarımız yok aslında, gerçekten ANlarımız var şu hayatta sadece… O insanlarla veya onlarsız geçen anlar aklımızda kalanlar, kendimize hissettirdiklerimiz… o kadar… ‘Yalnızız, öyle geldik öyle gideceğiz’…

*Sevmek kendiliğinden oluyor, sınırlara biz sebep oluyoruz ya kendiliğimizden ya da attığımız adımlarla karşımızdakinin çizmesine neden olarak… Kimseyi suçlayamayacağımız gerçeği ortadayken, herkes bir şeylere açlık duyarken, önceliğin bizim açlığımıza verilemeyişine daha az kırılabilsek keşke…

* Seninle yazarak konuştuğumu düşünürken ‘kendime notlar’ halindeyim… Bencilce değil, BENcice(; Bazen birinden beklediğin değil ona verdiğindir ihtiyacın olan…

* Bazen karşımızdakinin ruh haliyle, tepkisiyle, tercihiyle o kadar boğuşuyoruz ki iletişim ‘top at tut’a dönüyor. Sağa sola saçılan, insanı yoran, hedefsiz toplarla mı uğraşmak istiyorsun yoksa potaya topu sokmayı mı ya da topu sürüp gitmeyi mi???

*İstesen de kimsenin her şeyi olamayacaksın, biri/leri de senin her şeyin olamayacak…olmasın da zaten… İçinde tuttuğun biriken sevme halleri, gidip gidip birilerini bulacak… Betonun arasından bile çıkan (evet klişe olsa da) gerçekten ve hep biten o ot (şanslıysak çiçekli otçuk) gibi… Umut hep var… İyi Ki…

* Kendine evrilmenin tadını çıkar, acele etmeden, sakin sakin(=