20.5 C
İstanbul
Çarşamba, Mayıs 28, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 38

Herkesi Saran ‘Tango Tutkusu’

Uzun bir süre gözlerden ve kulaklardan uzak kalan tango, günümüzde bandoneonları, şarkıcıları, dans grupları, yönetmenleri ve çarpıcı şov programları ile daha ölmediğini ve “bir dönemin müziği” olarak kalmayacağını kanıtlama yolunda. Tango Pasion, dans ağırlıklı bir müzikal. İlk kez 1993’te Broadway’de sahnelendi. Gösteri “tanguero”ların (tango tutkunlarının) danslarını ve şarkıcıların söylediği tangolarla belirli bir zaman dilimi içinde somutlaşan bir öyküyü sadece müzik ve dansla seyirciye aktarmayı amaçlıyor..

‘Tango Pasion’, 40’lı yıllarda Buenos Aires’in ‘Cafetin’lerinden birinde geçer. Vakit gece yarısıdır. ‘Tanguero’lar, sevdiği müziği söylemek ve dans etmek için bir araya gelmişlerdir. Ricardo Carpani’nin orijinal tabloları tarafından anımsatılan özel giysili, renkli karakterlerin içeri süzülmesiyle bar canlanır.

Buenos Aires, Güney Amerika’da La Plata nehrinin batı kenarında yer alır. 19. asrın ikinci yansında eski dünyadan Arjantin’e, özellikle Buenos Aires’e göç eden milyonlarca insan, aradan bir yüzyıl bile geçmeden bu yeni ülkede beliren hislerini -ki bunlar öfke, hüzün, vatan hasreti ve düş kırıklığı olmuştur- aşın bir duygusallıkla yoğurarak Rio de la Plata’nın en karakteristik ve şaşırtıcı olgusunu dünyaya armağan ediyordu: Tango.

Bu yeni müziğin, kadın ve erkeğin kucaklaşarak oynadığı garip bir dansı da vardı. İşte, özellikle bu dans yüzünden tango; sırasıyla, yadırgandı, yasaklandı, hor görüldü, tekrar incelendi, beğenildi ve göklere çıkarıldı. Arjantin’de 1917’den sonra dans unutuldu ve tango melankolik, hüzünlü bir şarkıya dönüştü. Ama 30’lu yıllarda geri dönen dans salgını ile bütünleşen iyi müzik ye argodan uzak, gerçek anlamda şiir olan dizeleriyle tango, altın dönemini yaşadı. Uzun bir süre gözlerden ve kulaklardan uzak kalan tango, günümüzde bandoneonları, şarkıcıları, dans grupları, yönetmenleri ve çarpıcı şov programlan ile daha ölmediğini ve “bir dönemin müziği” olarak kalmayacağını kanıtlama yolunda…

1977 yılında şarkıcı Susana Rinaldi’nin Paris Odeon Tiyatrosu’ndaki unutulmaz konserleriyle başlayan öykü, 80’li yıllarda bütün dünya sahnelerinde hayranlık uyandıran Tango Argentino adlı gösteriyle zirveye ulaştı. Tango geri dönüyordu. Böylelikle Astor Piazzolla’nın “Dinlemek İçin Tango” adıyla başlattığı yeni tango akımına rağmen Piazzolla müziğine de uyarlanan dans ve koreografiyle, tango, görsel yönü ağır basan bir sanat dalı haline dönüştü.

Dans ağırlıklı bir müzikal

Tango Pasion, dans ağırlıklı bir müzikal. İlk kez 1993 yılı Nisan ayında Broadway’de sahnelendi. Gösteri “tanguero” ların (tango tutkunlarının) dansları ve şarkıcıların söylediği tangolarla belirli bir zaman dilimi içinde somutlaşan bir öyküyü sözsüz olarak sadece müzik ve dansla seyirciye aktarmayı amaçlıyor.

Bu bakımdan, tangonun kaynaklandığı ve önemli müzik türü olan Milonga’dan başlayarak Mariano Mores’in “Cafetin De Buenos Aires”ine. El Choclo’ya, Carlos Gardel’in “El Dia Que Me Quieras” adlı ünlü melodisinden Anibal Troilo’nun “Malena”sına ve Piazzolla’nın “Ballada Para Un Loco”suna kadar uzanan sözlü tangolarla arada geçen enstrümantal parçalar ve danslarla, anlatılmak istenen tango tutkusu, sahnede gitgide belirginleşmekte ve seyirciyi de etkisi altına almakta.

En iyi tangoyu yapabilmek

Tango Pasion, 40’lı yıllarda Buenos Aires’in “Cafetin”lerinden birinde geçer. Vakit gece yarısıdır. “Tanguero”lar, sevdiği müziği söylemek ve dans etmek için bir araya gelmişlerdir. Arjantinli ressam Ricardo Carpani’nin orijinal tabloları tarafından anımsatılan özel giysili, renkli karakterlerin içeri süzülmesiyle bar canlanır. Carpani’nin eserleri ise onun gençliğinde Buenos Aires “cafe”lerini dolduran tiplerden esinlenmiştir. Her şeyi dikkatle süzen bu Carpani “tip”lerinin dikkatleri altında, kahramanlarımız en iyi tangoyu yapabilmek için birbirleriyle yarışırlar. “Tango Pasion”, ünlü “Tango Argentina”nın bir devamı. Ama 10 yıl sonraki gelişmiş bir devamı. Kadrosu biraz daha küçük olmakla birlikle, başta Sexteto Mayor olmak üzere yaklaşık aynı artistlerden oluşmakta. Biraz daha genç ve yeni ünlü olmuş isimlere de yer verilmiş. En önemlisi, koreografisinin Hector Zaraspe gibi kendini sanat dünyasında kanıtlamış bir ünlü tarafından yapılmış olması. Zaraspe, Spartacus, I am a Dancer, Captain Paul Jones gibi filmlerin, La Traviata, One Hundred Nights, Manon ve Maskeli Balo adlı operaların koreografı olarak bilinmekte. Ünlü dansçı Nureyev’in de yirmi yıl boyunca çalıştırıcısı ve özel danışmanı olmuştu.

Gösterinin müziğini Sexteto Mayor yapmakta. Tango Argentino ile ün yapan, Tangomania adlı şov ile bu ünü sürdüren altılı, şu elemanlardan oluşmakta: Yorum, düzenleme ve orkestrasyon çalışmalarım üstlenen iki bandoneonist: Jose Libertella ve Luis Stazo. Kemanlarda Mario Abramovich, Eduardo Walczac, piyanoda Oscar Palermo ve kontrbasta (1992’de ölen ünlü Kicho Diaz’ın yerine) Osvaldo Aulicino. Ancak topluluğa aslında tango geleneğine uymayan iki enstrüman daha ilave edilmiş: Vurmalı çalgılarda Jorge Mario Orlando ve Klavier/Syntheseiser’da Juan Carlos Zununi. Dans grubu altı çift sanatçıdan oluşmakta. Grupta Arjantinli olmayan tek sanatçı, İsveçli Gunilla Winquist.
Gösteriye misafir olarak katılan Winquist, bir tiyatro sanatçısı ve film artisti.

Tango Pasion adlı gösteri, Yapı Kredi Bankası’nın 50. kuruluş yılı için davet edildi. 4-8 Eylül 1994 tarihleri arasında İstanbul Harbiye. Açıkhava Tiyatrosu’nda sunulacak bu olağanüstü müzikali izledikten sonra -eğer değilseniz- sizin de bir “tango tutkunu” olacağınızı rahatlıkla söyleyebiliriz.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 31.08.1994

Tangonun Değişik Bir Yorumu

10 Kasım 1994 Perşembe akşamı İstanbul Cemal Reşit Rey Salonu’nda bir konser verecek olan Aussel-Mossalini, gitar-bandoneon ikilisi, dinleyiciye tangonun yeni bir yüzünü tanıtacak. Hemen eklemek gerekiyor ki, bu konser tango ağırlıklı ama baştan sona bir tango dinletisi değil. Folklorik bir klasik anlamda parçalara da yer verilmiş.

Aynı alanlarda isim yapan iki Arjantinli sanatçının bir araya gelmesi de bir rastlantı sonucu olmuş. Avrupa’da özellikle bir trio ile (bandoneon, piyano ve kontrbas) tanınan ve avangard tangonun izleyicilerinden olan Mossalini’nin, 1989’da bir Almanya turnesinde hastalanan iki elemanı yerine geçen Roberto Aussel ile birlikte verdikleri konser ilk adım olacaktır. Aussel, Türk dinleyicisine hiç de yabancı olmayan bir sanatçı. Festivaller dolayısıyla birkaç kez İstanbul’a gelen ve bu virtüöz gitarist klasik-modern repertuarı ve teknik ustalığı ile dikkati çekmişti.

1958 yılında Buenos Aires’te doğan Aussel, çağdaş müziğe özel bir yakınlık duymakta. Buenos Aires’te Jorge M. Zarate ile çalışan sanatçı, Porto Alegre (Brezilya), Caracas (Venezüella) ve ORTF (Paris) uluslar arası yarışmalarında aldığı birinciliklerle Birleşik Amerika, Güney Amerika ve Avrupa’da ünlü ve aranan bir gitarist olmuştur. Çağdaş müziğe duyduğu ilgi ile de Jacques Bondon’un 2. Gitar Konçertosu ve Kübalı ünlü besteci Leo Brouwer’in “Retratos Catalanes” gibi yapıtlarının ilk seslendirilişlerini gerçekleştirmişti. Modern tangonun en büyük ismi Astor Piazzzolla’nın Aussel’e adadığı “Gitar İçin 5 Parça” adlı eserinden başta Campana Jose Luis ve Francis Kleynjans gibi bestecilerin de sanatçı için yazılmış çeşitli kompozisyonları var.

1943 Buenos Aires doğumlu olan Juan Jose Mossalini ise bandoneon, solfej, armoni ve teori öğreniminden sonra 1963 yılına kadar Ernesto Baffa’nın yanında bandoneon tekniğini geliştirmiş. Jorge Dragone, Ricardo Tanturi, Horacio Salgan orkestralarındaki çalışmalarından sonra 1965’te Leopoldo Federico ve 1968’de Osvaldo Pugliese topluluklarının bandoneonistleri arasına katılmıştır. Aynı yıllarda ünlü Pugliese Orkestrası’nın düzenlemelerini de Mossalini yapmakta idi. Bir başka bandoneoncu Daniel Bineli ile birlikte kurdukları “Quinteto Guardia Nueva” ile “yeni tango”nun öncüleri arasına giren Mossalini, 1976 yılında şarkıcı Susana Rinaldi ile Brezilya ve Fransa turnelerine katıldıktan sonra 1977’de siyasi baskılar nedeniyle vatanını terk ederek Paris’e yerleşmiş, 1983’e kadar da Arjantin’e dönmemiştir.

Tıpkı Astor Piazzolla gibi geleneksel tango içinden gelen Mossalini, Paris’te açtığı “Trottoire de Buenos Aires” adlı gece kulübünde triosu ile (piyanoda Gustavo Beytelmen ve kontrbasta Partice Caratini) tangonun geçmişini sorgulayan, on uyeni, çağdaş müzik formları ve özgün yorumuyla Avrupa’da tekrar tanıtmaya çalışan bir sanatçı olarak tanınmıştır. Mossalini, tangoyu bir dans müziği olarak değil, keskin disonas akorlar, erkesi küstah yükselişlerin ardından gelen ciddi bir romantizmle ancak Arjantin’in politik ve sosyal açılarıyla yetişen insanların duyumsayabileceği cinsten, adeta bir iç huzursuzluğunu anlatırcasına yorumlamakta. Burada, sürgünde geçen uzun yılların etkisi belirginleşmekte. Mossalini, güncel olarak Paris Gennevillier Konservatuarı’ndaki hocalık görevini de yürütmektedir.

İkilinin repertuarına gelince: Birinci bölümü Aussel ve Mossalini ayrı ayrı seslendirmekte. Önce Aussel, Arjantinli besteci Hector Ayala’nın “Suite America”sını, Roland Dyens’in “Saudada Nr.3” adlı parçalarını çalıyor. Son eser ise Piazzolla’nın Aussel’e adadığı “Gitar İçin 5 Parça”dan iki bölüm: Campero ve Compadde.

Bir tango konseri

Mossali’nin solo bandoneon olarak seslendirdiği bölümde ise şu parçalar var: Anibal Troilo’dan Che Bandoneon adlı tango, Astor Piazzolla’dan Pedro Y Peddo, Mossali’nin kendi bestesi “Aire Folclorico” ve tangonun ilk yıllarının büyük isimlerinden Eduardı Arolas’ın (1892-1924) La Cachila adlı tangosu.

Gitar-bandoneon ikilisi olarak dinleyeceğimiz ikinci bölüm Astor Piazzolla’nın “La Historia Del Tango”sundan iki parça ile başlıyor:

Cape 1930 ve Night Clup 1960. İzleyen eserler ise Guillermo Thomas’tan Malda, Benoit Sholsberg’ten Elogios el Tango ve Thomas Gubitch’ten Villa Luro.

Özetle tango ağırlıklı, ama klasik anlamda bir tango konseri olmayan, danssız, şarkısız, abartmasız ve parlak ışıklardan yoksun, ama duygu ve tekniği, ustalık ve samimimiyeti optimal bir karışımla sunan bu yorum için Avrupa gazetelerinden biri şu başlığı kullanmış: “Tangonun Asaleti…” (Nuevo Tango) “Yeni Tango”nun özelliklerinden biri de Aussel-Mossalini ikilisiyle belirginleşmekte: Dinlemek İçin Tango…

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 10.11.1994

Yüzyıllık Tangonun Gençleri

8. Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festivali çerçevesinde 7 ve 8 Haziran Cemal Reşit Rey konser salonunda Mosalini Tango Şarkı ve Dans Grubu iki gösteri sunuyor. Asırlık tangonun temsilcileri –alışılagelmişin aksine- bu kez gençlerden oluşmakta. Evet, topluluğun kurucusu, şefi ve hocası Juan Josa Mosalini’yi saymazsak, müzisyenlerin yaş ortalaması 26-27 civarında. Ortaya koydukları performansa göre bu, tango için sürpriz sayılabilecek yaşlar. Zira tango çalmak, söylemek ve dans etmek (Arjantin tangosu) bu müziğin özyapısı gereği çok uzun yılları, deneyimleri, duyumları ve özel bir ilgiyi gerektirmekte.

Her şeyden önce Tanguero “Tangocu” olmak, tangoyu çok sevmek ve benimsemek lazım gelmekte. Bu gibi gösterilerde orkestra, tangonun en önemli iki unsurunu yüklenmek görevindedir:

Müzik ve yorum. Türk dinleyicisi, gençlerin bu işi nasıl mükemmelce başardığına bu akşam tanık olacak. Bu iddialı kanıya, topluluğun geçen yıl çıkan plağını dinlediğimizde varmıştık. 11 kişiden oluşan orkestrada, 4 Arjantinli ve 7 Fransız müzisyen yer almakta; 3 bandoneon, 4 keman, viola, vilonsel, kontrbas ve piyana. Gösteriyi tamamlayan şarkıcı Jose Luis Barreto ve dans çiftlerinden Claudia Codega ve Esteban Moreno Arjantinli. Diğer dans çifti Gisella Gras ve Michael Dunce ise Alman ve Şili asıllı. Gösterinin bütün başarısı bandoneonist, şef ve düzenleyici Juan Jose Mosalini’den kaynaklanmakta. Tıpkı Astor Piazzolla gibi klasik tangonun içinden gelen Mosalini, yakın bir tarihe kadar Paris’e açtığı “Trottorie de Buenos Aires” adlı gece kulübünde Gustavo Beytelman ve kontrbasçı Partice Caratini ile birlikte modern tangonun örneklerini Avrupa’da tanıtmaya çalışıyordu. 1943 Buenos Aires doğumlu Mosalini, müzisyen bir aileden gelmektedir ve tangonun tipik enstrümanı “bandoneon” çalmasını babasından öğrenmiştir.

17 yaşında profesyonel olan sanatçı, Arjantin’in en tanınmış orkestra ve şarkıcılarıyla birlikte çalışır: Jose Basso, Leopoldo Federico, Osvaldo Pugliese, Astor Piazzolla, Horacio Salgan, Edundo Rivero, Susana Rinaldi gibi… Bu yıllarda Buenos Aires’te bandoneonist Daniel Bineli ile birlikte Quinteto La Guardia Nueva adlı ilk topluluğunu kuran Mosalini, 1977’de siyasi baskılar nedeniyle vatanını terk ederek Paris’e yerleşir ve 1983’e kadar Arjantin’e dönmez. Mosalini, Paris’te diğer Arjantinli müzisyenlerle birlikte yeni tango toplulukları kurar ve ilk plağını çıkarır: Tango Rojo, 1982 yılından başlayarak da yukarıda sözünü ettiğimiz bandoneon, piyano ve gitar üçlüsü ile çalışmalar yapar.

Bu çalışmaların ilk ürünü olarak La Bordona ve İmagenes adlı tango albümleri ortaya çıkacaktır. Hemen kaydedelim ki Juan Jose Mosali’nin Fransız Büyük İhtilali’nin 200. yıldönümü dolayısı ile bestelediği La Parole Sacree adlı bir müziği de var. Juan Jose Mosali’nin bize Avrupa’daki en büyük başarısı, Fransa’nın kuzeyindeki Gennevilliers Konservatuarı’nda açılan “Bandoneon” bölümünün kurulmasındaki çabaları ve kürsü sahibi olarak oraya “profesör” atanmasıdır. Mosali’nin bundan sonraki plakları Violento ve Che Bandoneon adlarını taşımakta. (Bu sonuncusu solo bandoneon olarak).

Bu kez, İstanbul’da dinleyeceğimiz Juan Jose Mosalini büyük orkestrasının kuruluş yılı 1994. Repertuarda tamamen klasik ve enstrümantal parçaların yanında, Cuartito Azul, Patio Del La Morocha, Confesion, Maria gibi sözlü tangolara da yer verilmiş. Diğer bir ilginç olgu ise orkestrada 2. bandoneonist olarak Juan Jose Mosali JR’nin, yani maestronun oğlunun yer alması. Böylelikle tangoda ilk kez iki nesil buluşmuş oluyor.

1972 yılında Buenos Aires’te doğan Mosalini JR, Avrupa’ya ilk kez 1983’te ayak basmış. Fransa’da Chatillon Belediye Konservatuarı’nda müzik öğrenimini tamamlayarak Arjantin’in geleneksel müziğine yönelmiş ve bandoneon öğrenmiştir. Bu konudaki en büyük desteğinin babası olduğu hiç kuşkusuz. Arjantinli piyanist Osvaldo Calo ise Buenos Aires Ulusal Konservatuarı’nda öğrenim görmüş, 1977 yılında Astor Piazzolla ile birlikte geldikleri Paris kentine yerleşmeye karar vermiştir. Kontrbasçı Roberto Torno, Arjantin’te San Martin Konservatuarı’nda gitar öğrenimi ile başladığı müzik öğrenimine Paris Boulogne müzik okulunda devam etmiş bir müzisyen.

Orkestranın “Fransız kanadını” oluşturan ve yaylı sazlarda yer alan elemanlarına gelince: Bandoneonist Serge Alico hariç, kemanlarda Isabelle Leger, Nicolas Dupin, Anne Lepape, Juliette Wittendal, violada Sylvestre Verger, violonselde Cecile Girard, hepsi de Mosali’nin hocalık yaptığı Genellevilliers Konservatuarı çıkışlı, özellikle oda müziği alanında kendini kanıtlamış gençler, hepsinin de birkaç ödülü ve birinciliği var. Ama tangoyu da görev olarak değil, bilerek severek gerçek bir tangocu: “Tanguero” gibi yorumladıkları da duyumsanıyor. Grubun şarkıcısı ve dansçıları ünlü isimler değil. Ama onlarında maestro Mosali’nin mükemmel arayan titiz ayırımından geçtiğini biliyoruz. 1991 yılından itibaren Türkiye’ye gelen Viva El Tango, Tangomania ve Tango Pasion adlı gösterilerin ardından Mosalini Tango Şarkı ve Dans Topluluğu’nun da İstanbullu sanatseverlere düşlediklerinden fazlasını vereceğinden hiç kuşkumuz yok. Hatta sonradan birileri çıkıp da aptalca “Tango mu” diye sorsa da. Peşinen söyleyelim: Evet, tangonun gerçek müziği ve dansıdır bu akşam izleyeceğimiz.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 07.06.1995

‘Büyük Tango’yla Piazzolla’ya Saygı

Gidon Kremer ve dörtlüsü ünlü tangocunun yeniden düzenlenen parçalarını sunacak. Ünlü kemancı Gidon Kremer, bu gece dörtlüsüyle birlikte ‘Büyük Tango, Piazzolla’ya Saygı başlıklı bir konser verecek. ‘Le Gran Tango’, Arjantin dışında yapılan uyarlamaların en iyilerinden. Piazzolla’nın bandoneonunu ve onun benzersiz virtüözitesini arayacak kulaklar Kremer’ in usta kemanıyla yetinmek zorunda kalacaklar.

Bu gece ünlü kemancı Gidon Kremer’in keman, piyano, bandoneon ve kontrbastan oluşan dörtlüsü ile 25. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali çerçevesinde Aya İrini’de vereceği konser, Le Gran Tango, Hommages a Piazzolla (Büyük Tango, Piazzolla’ya saygı) adını taşımakta. Ünlü kemancının klasik ve romantik eser kayıtlarıyla birlikte, sıradışı bir çeşitliliği içeren repertuarında 20. yüzyılın en ünlü bestecilerine de rastlanmakta. Bu dörtlü ile birlikte yaptığı ve geçen yıl satışa çıkan Le Gran Tango adIı CD’nin başarısı ise her türlü tahminlerin üstünde oldu.
Kremer, Astor Piazzolla’nın eserlerinden oluşan (biri dışında) bu plak repertuarıyla ve 17 Kasım 1996 Linz şehrinde başladığı konser turnesinde Viyana, Münih, Berlin, Hamburg, Paris, Roma, Köln, Ludwigsburg ve Londra’dan sonra bu gece İstanbul’da çalacak. Sırada ise Tokyo’dan New York’a uzanan 11 kent daha var.

Kremer, 1947 yılında Riga’da doğmuş Letonyalı bir sanatçı. Moskova Konservatuarı’nda eğitim görmüş, Brüksel, Montreal ve Cenova birincilik ödülleri almış ve günümüze kadar uzanan bir başarı zinciri ile 100’ü aşkın plak kaydı gerçekleştirmiştir.

Kremer, bu plak ve konser için Piazzolla’yı seçmekteki nedenlerini şöyle anlatıyor: “Müziğinde büyük bir enerji vardı ve bu beni çok etkiledi. Piazzolla’nın müziğine âşık olmak benim için çok özel bir şeydi. Aşkın kendisi de özel bir şeydir, ama müziğe âşık olmak daha da özeldir. Müziğin anlaşılması kadar duyumsanması da çok önemlidir. Onun müziğinde bir insanın, yaşayan bir canlının deneyimlerini buluyorsunuz ve bu sizi aynı anda hem mutlu hem de hüzünlü yapıyor. Bu iki zıt duygunun böylesine güçlü bir bileşimini çok az besteci yaratabilmiştir: Franz Schubert gibi.”

1988 Uluslararası İstanbul Festivali’ne “Yeni Tango 5’lisi” ile katılan ve Temmuz 1992 yılında aramızdan ayrılan Astor Piazzolla modern tangonun yaratıcısı olduğu kadar çağdaş müziğin de temsilcisi idi. Dünyada tangonun adının yeniden duyulmasında en büyük paya sahip olmuş, tango kadar caz ve klasik müzik meraklılarına da seslenebilmeyi başarmıştı. Ama Piazzolla, bu noktaya hiç de kolay gelmemişti. Tango, çeşitli müzik türleri arasında ritmi, yorumu ve “kendine özgü kuralları ile belirginleşen sıra dışı bir müziktir. Bu unsurların bazıları zaman içinde değişikliğe uğramış olsa bile, kendini her zaman duyuran katı bir şekilcilik tangoya egemen olmuştur. Astor Piazzolla’nın tangoda yaptığı değişikliklerin Arjantin’de önceleri tepki ile karşılanması da bu yüzdendir. Klasik tangodan gelen, ama Alberto Ginastera ve Nadia Boulanger’in öğrencisi olan Piazzolla “Dinlemek için Tango” diye nitelendirilen özgün müziğini önce dünyaya, sonra Arjantin’e kabul ettirdi. Tangoları dışında balad ve sonatlar, bale müzikleri, iki operet, 1 opera, 37 film müziği bestelemişti.

Ünlü besteleri

Bu geceki “Piazzollaya Saygı” adlı konserin parçalarına gelince, Milonga En Re, Vardarito, Oblivion, Concierto Para Quinteto, Soledad, Buenos Aires Hora Cero gibi çok sevilen ve ünlü Piazzolla bestelerinden ve bir de Rus besteci Jerzy Peterburshsky’nin Piazzolla’ya adadığı El Sol Sueno adlı parçadan oluşmakta. Plağa ve konsere adım ver en Le Gran Tango adlı parçayı ise Piazzolla aslında viyolonsel ve piyano için bestelemiş ve ünlü viyolonselist Rostropoviç’e ithaf etmişti. Le Gran Tango 1994 yılında Buenos Aires’te bizzat Rostropoviç tarafından çalındığında yer yerinden oynadı. Bu geceki konserde keman ve piyano olarak sunulacak bu parçanın güzelliğine dikkatinizi çekiyoruz.

Konserde Kremer’e eşlik eden sanatçılardan bandoneonada Per Arne Glorvigen 1963 Norveç doğumlu, Oslo’da müzik kolejinde okumuş 1988 yılında Fransa’da yaşayan Arjantinli ünlü Juan Jose Mosalini ile beraber çalışmış (Mosalini Türkiye’de biri gitar-bandoneon, diğeri büyük orkestrasıyla iki kez konser verdi) genç bir müzisyen.

Piyanist Vadim Sakharov ise 1969 yılında 23 yaşında iken Leeds Festivali’nde dikkati çekmiş, Rusya’da bütün önde gelen orkestra ve yöneticilerle çalmış,1989’dan itibaren de Rusya’yı terk ederek Fransız vatandaşı olmuş. Kontrbasist Alois Posch’ın Gidon Kremer ile birlikteliği epeyce gerilere gitmekte. 1959 Avusturya doğumlu sanatçı, 10 yaşında keman ve piyano öğrenimine başlamışsa da kontrbası tercih etmiş, 1977’den itibaren de Viyana Filarmoni Orkestrasının elemanı olarak sanat yaşamını sürdürmekte.

Keman ön planda

Bu geceki konseri izlemeden önce Le Gran Tango’nun plağını tekrar tekrar dinledik. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, Arjantin dışında yapılan Piazzolla uyarlamalarının en iyilerinden biri. Kanımıza göre bu, başta Kremer olmak üzere bütün müzisyenlerin konuya derin bir sevgi ve istekle eğilmiş olmalarından kaynaklanmakta. Düzenlemeler yeniden yapılmış ve keman ön plana alınmış.

Böylelikle Piazzolla’nın bandoneonunu ve onun benzersiz virtüözitesini arayacak kulaklar Kremer’in usta kemanıyla yetinmek zorunda kalacaklar. Ciddiyetle yapılan bütün işler gibi başarılı bir çalışma. On iki saate varmadan bütün rezervasyonu dolan bu konseri izleyeceklerin doygun ve mutlu ayrılacaklarını umuyorum.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 24.06.1997

‘Buluşma’ Açıkhava’da

‘Buluşma’ Açıkhava’da

Reunion (Buluşma) 1985 yılında ilk kez birlikte çalan Gary Burton ve Astor Piazzolla beşlisinin gene Piazzola müziğiyle bir araya gelmesini simgeliyor. Onun anısına adanan ‘Reunion’, 6.ölüm yıldönümündeki konserle sunulacak.

4 Temmuz 1998 Cumartesi akşamı ünlü caz vibrafonisti Gary Burton’ un Astor Piazzolla kenteti eşliğinde ve Yapı Kredi Sanat Festivali çerçevesinde, Açıkhava Tiyatrosu’nda bir konseri var. Konserin adı: Buluşma (Reunion). Aynı müzisyenlerden oluşan grubun bu yıl satışa çıkan ve aynı adı taşıyan bir CD’leri de var. Reunion, 1985 yılında ilk kez birlikte çalan Gary Burton ve Astor Piazzolla beşlisinin gene Piazzolla müziği ile tekrar bir araya gelmesini simgeliyor. Ama çok önemli bir kayıpla: Modern tangonun yaratıcısı Piazzolla artık aramızda yok. Konser günü olarak özellikle seçilen 4 Temmuz tarihi ise Astor Piazzolla’nın ölümünün 6. yıldönümü.

Dünyanın önde gelen caz müzisyenlerinden ve vibrafonun çağdaş önderi sayılan Gary Burton, 30 yılı aşkın bir süredir kayıtlar yapmakta ve konserler vermekte. 17 yaşında gitarist Hank Garland ve Chet Atkins ile ilk plağını yapan Burton, 1964- 1966 yılları arasında Stan Getz Dörtlüsü ile çalışmıştı. 3 kez Grammy Ödülü alan sanatçı, 1968’de Downbeat dergisi tarafından en iyi vibrafoncu ödülünü kazanır. İcracı kariyerine ek, bir müzik eğitmeni olarak da saygı gören Burton, halen dünyanın en büyük müzik okullarından biri olan Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nin yönetici başkan yardımcılığı görevini de sürdürmekte.

Mutluluk ve hüzün bir arada

Gary Burton, tango ve Astor Piazzolla ile ilk kez 1965 yılında Stan Getz grubuyla geldiği Buenos Aires’te tanışır. Stan Getz, 676 adlı bir gece kulübünde çalmaktadır ve Piazzolla onun çalışını çok beğenir. Bir anısında ”Burton’u dinlerken, kendimde benim bile tanımadığım bir Piazzolla keşfettim” diye yazıyor. İki sanatçı yaklaşık 20 yıl sonra Paris’te tekrar karşılaşırlar, ikisi de ilk izlenimlerini ve planlarını unutmamıştır. Birlikte yapabilecekleri müziği düşünürler. Aradan iki yıl daha geçer ve bir telefon görüşmesinin ardından çalacakları parçaları ve detayları görüşmek üzere Buenos Aires’te buluşurlar.

”Benim için tam bir sürpriz olmuştu” diyor Gary Burton. Piazolla onun çalacağı özel parçalar bestelemişti (ki bunların arasında Vibrafonisima da vardır). Daha önce tango olarak bir nota bile çalmamış olan Burton, kendini Piazzolla ve Yeni Tango Beşlisi ile yapacağı bir Avrupa -Japonya turnesinin içinde bulur.

”Şimdi hatırlıyorum da” diyor Burton, ”turneye çıkmadan önce, prova için New York’ta buluştuk, ama gördüm ki ben bu müzikten hiçbir şey anlamıyordum, şimdiye kadar hiç çalmadığım bir tür idi ve bu beni stres altına sokuyordu. Ama iyi veya kötü madem ki kararlaştırmıştık, bu iş olacaktı, yani yapacaktık…”

Böylelikle riskli başlayan girişim, başarıya dönüşür. Burton’un çalış biçimi heyecan ve ihtiras kazanır. Piazzolla müziği de (Piazzolla’ya rağmen) beklenmedik bir renk tonuna erişir. 5’li ise her zamanki gibi mükemmel performansını hafifçe değiştirerek çalınıştaki değişime uyar. Gary Burton-Piazzolla Topluluğu’nun asıl başarısı, 1986 Montreux Müzik Festivali’nde ortaya çıkacaktır. Kentetin gitaristi ve Piazzolla’nın 30 yıl birlikte çalıştığı Horacio Malvicino o günü şöyle anlatıyor:

”Festivalde Miles Davis’ ten sonra çalacaktık. Ve bu yeterince tehlikeye atılmaktı. Önce çıkmak ne kadar akıl kârı ise sonra çıkmak o kadar delilikti. O gece Davis çıktı, iki saat boyunca çaldı, dinleyiciyi göklere uçurdu… Sonra sıra bize geldi ve tümüyle sinirli bir hava içinde sahneye çıktık. Çaldığımız ilk on dakikada mutlak bir sesizlik vardı. Bu sessizliğin bir düş kırıklığı mı yoksa beğeni mi olduğunu kestiremiyorduk ve kendimizi çok kötü hissettik. Bu dehşet verici 10 dakikanın sonu şöyle bitti: Dinleyicilerin bir kısmı alkışlıyor, bir kısmı çığlık atıyor, büyük bir kısmı da ağlıyordu. Evet bu, Astor’un müziğinin bir niteliği idi. Mutluluk ve hüznü bir arada duyurabilmek…”

Turneden sonra da iki müzisyen, aralarındaki bağlantıyı sürdürür ve iki kez daha birlikte çalarlar. Boston’da ve Montreal Müzik Festivali’nde. Bu arada bir de plak kaydı yaparlar. Güney Amerika turnesi gibi bazı ortak projeler Piazolla’nın hastalanması ve ardından ölümüyle gerçekleşemez ne yazık ki.

Bitirilemeyen tasarılar…

13, 14 ve 15 Haziran 1996’da Buenos Aires Teatro Opera’da Astortango adı altında yapılan ve Piazzolla’nın eserlerinin çalındığı müzik şenliğine katılan 20 kadar Arjantinli tango sanatçısının yanında, müzik dünyasının Chick Corea, Gary Burton, Danilo Perez ve Walter Rios gibi ünlü müzisyenleri de davet edilmişti ve her biri kendi gruplarıyla Piazzolla’yı yorumladılar. Gary Burton da bu gecelerden birinde Panamalı piyanist Danilo Perez ile birlikte Piazzolla’nın ”Little İtaly 1930” adlı bir parçasını seslendirir. Festivalin belkemiğini oluşturan ”Yeni Tango Beşlisi” nin müzisyenleri ise değişik formasyonlarla bazı sanatçılara eşlik eder. İşte Reunion fikri bugünlerde doğar ve prodüktör Marcelo Morano tarafından bilikte bir plak yapma teklifi kentet elemanlarına ve Gary Burton’a götürülür.

En önemli nokta Piazzolla’nın yerine çalacak bandoneoncunun kim olacağına karar vermektir. Gary Burton olaya şöyle yaklaşıyor: ”Piazzolla öldüğünde gerçekten çok üzüldüm. Zira ikimizin bitiremediği yarım bırakılmış tasarılarımız vardı ortada. Her şey birden sona ermişti. Düşündüm ki önceki yıllarda Astor ile birlikte çalmak fırsatını bulduğum için çok şanslı idim ve bu çalışmalarla gerçekten büyük bir deneyim kazanmıştım. Bu yüzden böyle bir plak yapma düşüncesine, bu deneyimimi tekrarlamak ve onun müziğine olan borcumu ödeyebilmek için bir fırsat gözüyle baktım. Çalışmalar ve kayıt beklenen ciddiyette başladı, Piazzolla’nın bandoneon partisyonlarını Daniel Binelli ve Marcelo Nicinman değişimli olarak çalıyordu. Ama heyecanlı ve hüzünlü bir hava hepimizi sarmıştı. Astor sanki aramızda idi. Son çaldığımızda lider Piazzola idi ama şimdi durum gereği lider konumunda olan bendim, fakat zorluk şurada ki ben ne bir tango müzisyeni idim ne de bu camiadan biri. Önceleri gergindik ama ilk iki parçadan sonra hepimiz rahatladık.”

Plağa alınacak parçalar Burton, Morano, Malvicino ve Astor Piazzolla ile 40 yılı aşkın bir müzik beraberliği olan Horacio Ferrer tarafından seçilir ve 13 bölümden oluşan albüm ortaya çıkar.

Büyük olasılıkla da İstanbul konserinde çalınacak parçalar bu albümde yer alanlar olacaktır: Biyuya, Alegro Tangabile, Romance Del Diablo, Caliente, La Muerte Del Angel, Triunfal, Concierto Par a Quinteto vb. gibi.

İnanılmaz müzisyen

Konserde dinleyeceğimiz Astor Piazzolla Yeni Tango Beşlisi şu elemanlardan oluşmakta: Fernando Suarez Paz keman, Horacio Malvicino gitar, Pablo Zigler piyano ve Hector Gonzole bas çalıyor. Astor Piazzolla’nın yerine bandoneonda Marcelo Nicinman yer almakta.

Gene bir rastlantı olarak bundan tam 10 yıl önce bugünlerde, 5 Temmuz 1988’de İstanbul Müzik Festivali içinde -Nicinman dışında – aynı müzisyenlerden oluşan bu kenteti ilk kez dinlemiştik. Bu bizler için de bir ”buluşma” olmakta. Büyük Usta’nın benzersiz müziği ve Gary Burton’un ustaca katkıları acaba onun yokluğunu unutturabilecek mi?

Yazımızı gene Gary Burton’un sözleriyle bitirelim:

”Piazzolla müziği bende garip hisler uyandırıyor ve çalarken sanki yanıbaşımda görüyorum onu. Piazzolla ile çalışmaya ilk başladığımda bazıları bunun çok güç bir iş olduğunu ima etmişti. Ama ben onda mükemmel bir insan ve inanılmaz bir müzisyenin varlığını buldum. Benimle çalıştığı bütün zamanlarda bana karşı bir baba gibi sabırlı oldu, beni yüreklendirdi ve iltifat etti. Kendisiyle olan güzel anılardan başka bir şey gelmiyor aklıma.

Bir çemberin kapanması gibi bağımızı tamamlayan, Piazzolla’ya olan saygımı belirten ve onun anısına adadığımız bir çalışma bu.”

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 02.07.1998

Tango, Hüzün ve Mizah Bir Arada

Tango, hüzün ve mizah bir arada

1964’ten bugüne dek 200’den fazla konser veren ve 22 albüm kaydeden Juan Cedron Dörtlüsü, tangonun şiir olarak güzelliklerini müzik ve kendine özgü yorumuyla sergileyecek.

Arjantin Ulusal Tango Akademisi Başkanı ve şair Horacio Ferrer’ e göre tango, görünüşe göre farklı, ama yakın ilişkisi olan dört ayrı sanattan oluşur: Müzik, dans, şiir ve yorum. Enstrümantal bir müzik türü olarak doğan tango, çok geçmeden diğer unsurları da içeren karmaşık bir yapıya sahip olmasına karşın (Arjantin’de bu dengenin sağlandığı 1940’lı yılları hariç tutarsak) zaman içinde bu dört unsurdan birinin diğerlerine egemen olduğu dönemler geçirmiştir. Günümüzde de koreografik düzenlemelerle görsel bir şölene dönüşen tango şovlarında dansın ön plana çıkması ve ilgi odağı olması gibi… Yapı Kredi Sanat Festivali çerçevesinde 9 Ocak 1999 Cumartesi gecesi Atatürk Kültür Merkezi’nde bir konser verecek olan Juan Cedron Dörtlüsü ise tangonun şiir olarak güzelliklerini müzik ve kendine özgü yorumuyla sergileyecek.

Gitarist, ezgici ve besteci Juan Cedron, Raul Tunon, Juan Gelman, Acho Manzi, Luis Borges gibi Arjantinli şairler yanında, Julio Cortazar’ dan Bertholtd Brecht’ e uzanan dev sanatçıların eserlerini müziklendirmiş bir besteci ve yorumcu. Dörtlüsü ise şu elemanlardan oluşmakta: Eduardo Garcia bandoneon, Miguel Praino alto keman, Roman Cedron kontrbas ve Juan Cedron gitar ve ezgi… Juan Cedron Dörtlüsü kurulduğu 1964 yılından bugüne dek 2000’den fazla konser vermiş ve 22 albüm kaydetmiş, dünyaca ünlü bir tango topluluğu.

1975’te Arjantin’den Paris’e yerleşir

Konserlerinde tangonun yakın geçmişinin, Rio De La Plata havzasında ortaya çıkışından bugüne gelen serüvenini, uzak geçmişinin Milonga ve Candombe gibi kaynaklarını, kültüre olan zengin katkılarıyla birlikte bugünkü ve geleceğin görüntülerini sergileyen dörtlü, folklorik ve tipik gösterilerden uzakta doğrudan toplumsal içerikli ve güdümlü bir dinleti sunmakta…

Cedron topluluğu 1964 yılında bir üçlü olarak kurulmuş önceleri: Gitar-keman ve bandoneon… Gitarda Juan Cedron, kemanda (bugün altoya dönmüş olan Miguel Praino) ve bandoneonda Cesar Stroscio -ki topluluğa 1989’a kadar hizmet edecektir-… Aynı yıl üçlü ilk plağını kaydeder: Madrugada ”Şafak Vakti” . Trio Cedron, Oscar Priore’nin ”Tango ve Edebiyat” adını taşıyan günlük radyo yayınlarıyla bütün Arjantin’de tanınır ve Buenos Aires’te Talcahuano Sokağı’nda bir lokal açar: Gotan… Gotan kelimesi müzisyenlerin arasında tango yerine kullanılan sevimli bir argo sözcüktür. (Heceler tersine çevrilmiş: Go-Tan)… 1967 yılında çıkardıklari ikinci albüm de aynı adı taşımaktadır… Film müzikleri de besteleyen ve çalan Juan Cedron üçlüsü 1969 yılında kontrbasçı Jorge Sarraute’ nin katılımı ile kuartete dönüşür ve böylece devam eder… 1970 yılında eskiden beri şiirlerini bestelediği Juan Gelman ve Raul Gonzales Tunan’ la birlikte 5. plakları satışa çıkar: Los Ladrones

”Hırsızlar”

Arjantin’de bir turne dolayısı ile bulunan İspanyol müzisyen Paco İbanez ile tanışan Cedron onunla birlikte uzun bir İspanya turnesine çıkar ve 1972 yılında Avrupa’daki ilk plakları yayımlanır: De Argentina ”Arjantinden” … Paco İbanez’le uzun yıllar birlikte olacak Juan Cedron ve dörtlüsü 1975 yılından itibaren Paris’e yerleşir… Paris tango için ışıklar ve umutlar diyarıdır… Tangonun asrın başlarında eski dünya ile tanışması gene Paris’ten başlar. 1907 yılında ”El Papa Del Tango Criollo” Arjantin tangosunun babası lakabıyla tanınan Angel Villoldo’ nun Paris’te 7 yıl kalmasından sonra Francisco Canaro’ dan Eduardo Arolasa hatta Susana Rinaldi’ den Astor Piazzola’ ya kadar birçok besteci ve müzisyen Paris’in yolunu tutar. Üstelik Juan Cedron, tıpkı Juan Jose Mosalini gibi o yıllarda Arjantin’deki anti demokratik gelişmelerden aşırı rahatsızlık duyan sanatçılardan biridir…

Sonuçta Cuarteto Cedron’ un tüm Avrupa’da verdiği 250 konseri izleyen yıllar da yeterince doludur. 1981’de ise Tunon, Dylan Thomas, Antonio Machado ve Javier Villafane ‘nin dizeleri üstüne yaptığı müzikler ile yeni bir plağı çıkar: Chansons D’un Pays Quelconque ”Herhangi Bir Ülkenin Şarkıları…” Uruguaylı sanatçı Miguel Angel Estrella ‘nın hapisten çıkışını kutlamak için Fransa ve İspanya’da düzenlenen bir turneye katılan Cedron Dörtlüsü, 1985 ve 1986 yıllarında ”Cuarteto Cedron Bertoltd Brecht Söylüyor” adlı albümü yayımladı. Gene Brecht’in Antigone adlı eserine yazdığı müzikle 1994 Avignon Festivali’ne katılan Cedron, Paris’e gelişinden bu yana ilk kez Fransızca olarak şarkı söyler. 1995’te Arjantin’de şair ve yazar Julio Cortazar’a özel bir yer veren konserlerini, Kuzey Avrupa ve Fransa turneleri, yeni plak kayıtları izler…

Paris’te Haller Sokağı’ndaki gösterilerini 1998 Ekim ayına kadar sürdüren Juan Cedron Kuarteti’nin son çıkan albümlerinin adı ise ”Para que vos y Yo…” (Ekim 1997)

Tangonun şiirsel zevkine varabilmek… Kuartetin İstanbul konseri repertuvarına gelince: Homero Manzi ve Arthuro De Bassi’nin Manoblanco, Juan Carlos Cobian, Enrique Cadicamo’nun Nostalgias, Osvaldo Tarantino’nun 4 teması, Romeo Gavidi’nin Baile De Los Morenos’u dışında hepsi de Juan Cedro’nun kendi bestesi.

Bunlardan ”Llama Oscura, 500 anos Despues, Mi Pais Es Verde, Besos ve Tu” adlı kompozisyonların dizeleri şair Acho Manzi ‘ye, ” Corajos, Balada Del Hombre Que Se Callo La Boca” nın Juan Gelman ‘a, ” Los Seis Hermanos Rapidos ve Dedos En Garillo” nun dizeleri ise Raul Gonzales Tunon ‘a ait. Programda hem müziği hem de sözleri Juan Cedron’a ait 3 parça da yer almakta: A Lola Mora, Polenta Tumba ve Silencio De Corajes…

Çok önceleri, bir radyo programında onun Los Ladarones ”Hırsızlar” adlı tangosunun sözlerini de vermiştim: ”Hırsızlar, kulaklarına kadar geçen gri bir kasket ve boyunlarına koyu renk bir fular takar. Çizgili gömlek giyerler ve sol kollarında mutlaka bir dövme vardır: Bir Çiçek, Bir Gemi ve bir İsim: Rosita… Çünkü bütün hırsızlar Rosita’ya âşıktır, tabii ben de… Kartpostal koleksiyonu yaparlar, yürüyen bir arabadan atlamasını, ıslık çalmasını ve vals yapmasını bilirler… Özellikle büyük annelerini çok severler ve o öldüğünde gözyaşları içinde bir tango söylerler… Sonra kardeşleriyle oturup mirası paylaşırlar. Ama onun alıp gittiği sadece evin kanaryası ve gümüş bir Meryem Ana biblosudur…”

Peki, İspanyolca bilmeyen dinleyici sözleri nasıl anlayacak ve tangonun şiirsel zevkine nasıl varacak? Sanıyoruz, maestro Cedron, Fransa’da yaptığı gibi her parçadan önce Fransızca açıklamalar ve öykülerle buna çözüm getirecektir… Ama müziksel anlatımın ve ezgilerin ifadesinin, eşit olarak herkese aynı beğeniyi duyumsatacağı ve yudum yudum içireceği de bir gerçek. ”İlk milongaların ve tangoların derinden etkilediği bir ses, gürleyen bir ses. Cedron dörtlüsü sürgün, aşk acısı, yitirilmiş hatıralar ve karmaşık yaşam öyküleriyle bazen sevinç ve bazen de hüzünle dinleniyor” diye yazıyor Bertrand Dicale , geçen yıl Figaro’da çıkan bir yazısında… Özetle sadece tango tutkunlarının değil, bütün sanatseverlerin kendinden bir şeyler bulacağı ve uzak iklimlerle bütünleşeceği bir konser, mutlaka gidilmesi gereken bir dinleti.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 07.01.1999

Buenos Airesli Amelita Baltar

Buenos Airesli Amelita Baltar

Piazzola’yı en iyi yorumlayan şarkıcı olarak kabul edilen Amelita Baltar’a İstanbul’da Cuarteto Porteno dörtlüsü eşlik edecek. Arjantin müziğinin, özellikle tangonun en önde gelen isimlerinden Baltar’ın sesinde tangonun doğum yeri olan Buenos Aires’in mahallelerini, yaşantısını, geleneklerini, halkının duygularını bulacaksınız, hissedeceksiniz.

”Bir şafak vakti Buenos Aires’te öleceğim / ölmesini bilenlerin saatinde / yaşamın bütün güzelliklerini / birlikte götürürcesine / sigaram, tangolarım, bu küçük veda şiirim / ve bir avuç hüzünle / omuzlarımda sabahın bir tül gibi örtüsü / önümde yarım kalan viski kadehim / ve sevgili ölüm bana ulaştığında / saat altıda / tam altıda Buenos Aires’te öleceğim…” Müziği Astor Piazzolla ve sözleri Horacio Ferrer’ e ait olan ”Balada Para Mi Muerte” Ölümüm İçin Balad adlı parçayı, yakıcı ve büyüleyici sesiyle Buenos Aires’ten Güney Amerika ve Avrupa sahnelerine taşıyan, şarkıcı Amelita Baltar olmuştu… Büyük usta Piazzolla’nın esin kaynağı ve hayat arkadaşı, tangonun en önde gelen şarkıcılarından ve tiyatro artisti Amelita Baltar, 2 Mart Salı günü saat 20.30’da Taksim Ministry Clup’ta Yapı Kredi Sanat Festivali 99 çerçevesinde bir konser verecek… Kendisine, bandoneonda Marcelo Mercadante, kemanda Pierre Blanchard, kontrbasta Roberto Tormo ve piyanoda Laurent Guanzioni’ den oluşan Cuarteto Porteno adlı bir dörtlü eşlik ediyor.

Amelita-Piazzola-Ferrer üçlüsü

Amelita Baltar’ın 38 yıllık başarı dolu bir sanat yaşamı var… Bunun büyük bir bölümünün Astor Piazzolla ve Horacia Ferrer beraberliğinden oluştuğu da bir gerçek.. Amelita-Piazzolla-Ferrer üçlüsünün ortaya koyduğu: Maria De Buenos Aires- Balada Para Un Loco-Balada Para Mi Muerte- Chiquilin De Bachin-La Bicicleta Blanca-El Gorda Triste gibi tipik ve gerçekten şiir, müzik ve yorum bakımından birer başyapıt olarak kabul edilen parçalar, Arjantin müziğinin ve tangonun temel taşları olarak kalacaktır.

1994 yılında Astor Piazzolla’nın anısına Astortango adlı bir albüm çıkaran Amelita Baltar, bugün eleştirmenlerce Piazzolla’yı en iyi yorumlayan şarkıcı olarak kabul edilmekte. Bu olguyu açıklarken sanatçı şöyle konuşuyor: ”Astor ile unutulmaz yıllar geçirdim (1968-1975), onunla birlikte çalışırken kendimi ‘Müzik Tarihine’ karışmış gibi hissediyordum.”

Asıl adı Maria Amelia Baltar olan sanatçı, müzik ve sahne kariyerine 1962 yılında Quinteto Sombras adlı folklor grubunun tek kadın sesi olarak başlar. 1966’da bu kentetin dağılışı ile bir üçlü ile ”Yedinci Gece” adlı TV programlarına ve Geleneksel Cosquin festivaline gene folk şarkıcısı olarak katılır. Gene bu yıllarda kaydettiği ilk uzunçaları ”Para Usted” Mar Del Plata plak festivalinde birinci ödüle layık bulunur.. ama Amelita’nın artistik yaşamının dönüm noktası 8 Mayıs 1968’de Buenos Aires Teatro Planeta’da başrolünü oynadığı Astor Piazzolla ve Horacio Ferrer’in ünlü Maria de Buenos Aires ”Buenos Aires’li Maria” adlı ”küçük opera” sı olacaktır.

İki solist 11 enstrüman ve koro için yazılan, iki perde ve sekiz tablodan oluşan müzikalin aynı yıl satışa çıkan plağını 1971’de Paris’te La Sorbonne’da bale olarak sahnelenmesi ve 1973 yılında da Japonya’da edebiyat ve müzik eleştirmenlerince ”Latin Kökenli Eserler Arasında” birinci olarak seçilmesi izler. Mistik, romantik ve trajik bir öykü ve müzik olarak nitelenen eserin iki yazarı (Astor Piazzolla ve Horacio Ferrer) Maria de Buenos Aires için ”operita” deyimini kullanırken bunu şöyle açıklamakta: ”İtalya operayı, Avusturya opereti İspanya ise zarzuela’yı yarattı. Bu da belki bizim ülkemize özgü bir deyim olarak yerleşir ve gelişir.”

1969 yılında Amelita-Piazzolla ve Ferrer üçlüsünün tango kökenli özgün bir yapıtı daha Arjantin’de heyecan uyandırır: ”Balada Para Un Loco” Bir Deli İçin Balad. Amelita Batar’ın yarın akşamki konserinde yer alan parçada ”Sıradan, alışılagelmiş halleri olan bir kadın yoldaki insanlar arasında, melek gibi, parıldayan ve çılgın görünüşlü bir adam gördüğünü sanır. Erkek onu dansa davet eder ve dans ederken Buenos Aires şehri üzerinde uçarlar. Kadın için bu olay erkekteki deliliğin ona bulaşması, ona âşık olması, yaşamın romantik yönünü ve sevginin coşkunluğunu öğrenmesidir. Erkek ona ‘Beni böyle delicesine, delicesine sev.. yaşayacağımız aşkların ve yeniden dünyaya gelmenin büyüsüne kapılalım’ der.” 1969 ve 1970 yıllarında Piazzolla ve topluluğu ile birlikte olan Amelita Baltar, Teatro Reginada konserler verdi, 1972’de gene Piazzolla’nın Conjunto 9 orkestrası ile Carracas’ta ”Yeni Dalga Festivali” ne katıldı. 1973 yılında Susana Rinaldi ve Mariquena Monti ile birlikte ”3 Kadın İçin Şov” adlı müzikalde yer aldıktan sonra radyo ve televizyon çalışmaları için Paris’e döndü. Bundan sonraki yaşamında Paris ve Buenos Aires arasında adeta mekik dokuyan sanatçı sayısız etkinliklere katılır.

İstanbul konserinin repertuvarı

1978’de sanatçının Brezilya’da, Nostalgicos adlı albümü yayımlanır, 1979’da ise Los Angeles’ın ünlü” Coconoot Grove’un da sahne alır. 1988’de düzenlemelerini Oscar Cardoza’ nın yaptığı Como Nunca adlı albüm kaydı gerçekleşir, 1993 yılında Compartiendo adlı bir oyunu Buenos Aires’teki Mozart kahvesinde oynar ve ardından bir seri konser verir. 1994’te Astor Piazzolla’ya adadığı bir disk kaydı yapar ve 1996’da Brezilya’da Stagium Balesi’nde gösteriye katılır. Arjantin müziğinin, özellikle tangonun en iyi isimlerinden olan Amelita Baltar’ın sesinde tangonun doğum yeri olan Buenos Aires’in mahallelerini, yaşantısını, geleneklerini, halkının duygularını bulacaksınız, en azından hissedeceksiniz. Sanatçının İstanbul konseri repertuvarında ise Chiquilin De Bachin, Che Tango Che, Balada Para Un Loco, Anos De Soledad, El Gordo Triste, Balada Para Mi Muerte gibi Piazzolla besteleri yanında Mariano Mores’in Griselle adlı tangosu da yer almakta. Bununla birlikte tıpkı Paris konserlerinde olduğu gibi, araya Cambalache, Malevaje gibi Discepolo tangolarını da sıkıştırması, Che Tango Che ve Balada Para Un Loco adlı temaları Fransızca metinleriyle seslendirmesi kanımızca beklenen olasılıklar arasında.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 28.02.1999

Yaşam Bir Tangoya Dönüşürse

Yaşam bir tangoya dönüşürse

Son yıllarda müziği, dansı ve dünya sahnelerini dolaşan gösterileriyle yeniden gündeme gelen tango, festivalin açılış filminin de konusu. Film, üç büyük ünlü ustanın eseri: Yönetmen Carlos Saura, müzik direktörü Lalo Schifrin ve görüntü yönetmeni Vittorio Storaro. Carlos Saura, her sahneyi bir tango dersi ve okulu olarak düşündüğünü belirtiyor.

Son yılların en çok merak edilen filmlerinden Carlos Saura’ nın Tango’su bu gece 18. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılışı dolayısı ile Beyoğlu Emek Sineması’nda özel olarak davetlilere gösterilecek. Ama bu filmi, Mayıs ayından başlayarak İstanbul’da diğer sinemalarda da izlemek mümkün.

Tango, temelde üç büyük ve ünlü ustanın eseri: Yönetmen Carlos Saura, müzik direktörü Lalo Schifrin ve görüntü yönetmeni Vittorio Storaro. Bir İspanyol, bir Arjantinli ve bir İtalyan.

Sesli sinemanın başlangıcı ile Arjantin sinemasının en önemli kaynaklarından biri Tango olmuştur. Hatta çoğu kez sessiz sinema döneminde bile çevrilmiş tango konulu birkaç filmin adı geçmekte. Böylelikle Arjantin’de uzun yıllar boyunca çekilmiş çok sayıda filmin yanına dolaylı veya dolaysız olarak tangodan yararlanan veya onu konu olarak alan Hollywood ve Avrupa yapımlarını ve de televizyon belgesellerini katarsak tango adına önümüze oldukça büyük bir tablo çıkar. “Cria Cuervos -Besle Kargayı”, “Bodas De Sangre- Kanlı Düğün”, “Carmen” gibi filmlerin yaratıcısı Carlos Saura’nın Tango’su ise bunların şimdilik sonuncusu.

İhanet, aşk, tutku ve ölüm

Kısaca ”Yaşam Bir Tango’ya dönüştüğünde” diye adlandırılan, sade ve klişeleşmiş bir konu yanında filmi şöylece özetlemek mümkün: ”Tutkunun, dansın, müziğin, dekorun ve giysilerin başdöndürücü bir karışımla sunulması.”

”Tango üzerine bir film yapma fikri önce prodüktör Juan Carlos Codazzi ‘den çıktı” diye anlatıyor Saura. ” Lalo Schifrin ile buluşarak filmin müziği hakkında konuşmamızı da o başlattı. Lalo Schifrin’in film müziği alanındaki deneyimi bana cesaret veriyordu. Aslında ben, Arjantin müziğine özellikle tangoya karşı daima bir ilgi duymuşumdur. Bir piyano virtüözü olan annem, piyanoda Albeniz ‘in Tango’sunu, Guastavino ve Alberte Ginastera gibi Arjantinli bestecilerin eserlerini çalardı sık sık… 1936-1939 iç savaş yıllarında -ki ben henüz bir çocuktum- anılarımın arasında Carlos Gardel’ in ve İmperio Argentina’nın sokaklarda söylenen veya komşu evlerin avlularından yansıyan tangoları yer almakta… Lalo Schifrin’le saatler ve saatler boyunca, filmde yer alacakyasam-bir-tangoya-donusurse tangoları, milongaları ve Arjantin valslerini seçtik… Tango’da yer alan 30 kadar temanın 6’sı, Schifrin’in bu filmi için yaptığı yeni kompozisyonlar: Tango Del Atardecer, Tango Barbaro, Tango Lunaire, Los İnmigrantes, La Represion ve Tango Para Percusion… Bunun yanında Villoldo ‘dan Astor Piazzolla ‘ya kadar uzanan bir yelpaze içinde Caminito, La Cumpartsita, Recuerdo, A Guego Lenot gibi geleneksel tangolar bulunmakta.”

“GörevimizTehlike”, “Gangsterin Kaderi”, “Kirli Adam”, vb. gibi ünlü besteleri ve film müzikleriyle 4 kez Grammy Ödülü kazanan ve 6 kez de Oscar’a aday olan Lalo Schifrin’i bütün dünya bir caz müzisyeni olarak tanımakta idi. Ama onun bir Arjantinli olduğunu ve de Astor Piazzola’nın 1955 yılında Paris’te kaydettiği ”Sinfonia De Tango” adlı L.P’ye piyanist olarak katıldığını, hele hele 1987 yılında Birleşik Amerika’da Astor Piazzolla’nın ”Bandoneon Konçerto’sunun” seslendirilmesinde orkestrayı yönettiğini hatırlayanlar Schifrin’in bu filmdeki yerini hiç de yadırgamadılar.

Tango filminde kamera arkasında ise İtalyan Vittorio Storaro yer almakta. ”Kıyamet”, ”Kızıllar”, “Son İmparator” adlı filmleriyle 3 kez En İyi Görüntü Yönetmeni Oscarı’nı kazanan Storaro.

Ünlü dansçı Juan Carlos Copes, Ana Maria Stekelman ve Carlos Rivarola ‘nın koregrafik düzenlemeleriyle filmde rol alan sanatçılar; F. Solanas ‘ın ” Gardel’in Sürgünü” filminden tanıdığımız Miguel Angel Sola, Mia Maestro, Cecilia Narova, Juan Carlos Copes, Carlos Rivarola, Sandra Ballestros ve Enrique Pinti… Altı milyon dolarlık bütçesiyle şimdiye kadar yapılmış en pahalı Arjantin filmi sayılan, Buenos Aires’te Baires Stüdyoları’nda 1200 metrekarelik alanda kurulan bir platformda ve 9 haftada çekilen Tango’da 400 dansçı rol alıyor. Arjantinli, İtalyan ve İspanyol artistlerin ve teknik adamların işbirliği ile ortaya çıkan bir film.

Filmi bütünüyle bir tiyatro provası gibi tasarladığını ve her sahneyi bir tango dersi ve okulu olarak düşündüğünü söyleyen Saura diyor ki ”Fotoğraflar, sahneye konuş, koreografi ve yorumun bir bütün halinde birleştirilmesi gerekiyordu. İşte bu da bana düşen görev oldu.”

Tango, aralıklı olarak konu ve tarih ile süslenen, dans ağırlıklı bir film. Sanki her şey dans için bir bahane olmakta. Senaryo ise tam ”tango” ya yaraşır konumda: ”İhanet, aşk, tutku ve ölüm…” Böylelikle tangonun yaşamdan ayrı düşünülemeyeceğini, özetle yaşamın bir tango olduğunu söyleyenleri doğrulamakta. Oyunda da zaten senaryo ve gerçek olaylar birbiri içine geçmiş ve karışmış olarak veriliyor. Tango’da siyah beyazdan renkliye kadar her şey var. Tıpkı ”tango” gibi. Her şeyden bir parça.

‘Geçmişi yok edemeyiz’

Filmde başrolü oynayan 21 yaşındaki tiyatro oyuncusu ve şarkıcı Mia Maestro, Buenos Aires’te General San Martin tiyatrosunda gene başrolü oynayacağı ”Trilogia Del Verano” adlı müzikalle Tango arasında karar verememiş, ama Saura’nın ısrarları kadar senaryoda geçen ve Borges ‘ten alınan bir cümle de onu etkileyerek Tango’ya dönmesine sebep olmuş: ”Geçmişi yok edemeyiz. Yaşanmış olan şeyler er veya geç bir gün geri dönerler. Ve bu geri dönenlerden biri de geçmişi yok etme düşüncesidir.”

Özetle, son yıllarda müziği, dansı ve dünya sahnelerini dolaşan gösterileri ile tekrar gündeme gelen tango, 18. İstanbul Uluslararası Film Festivali’ne de ağırlığını koyuyor. Bu akşam açılışta gösterilecek “Tango” dan başka Sally Potter’ in “Tango Dersi” adlı filmi de festival içinde yer alıyor ve her iki filme duyulan ilgi dikkate değer.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 16.04.1999

Yeniden Tangolu Günlere Dönüş

Yeniden tangolu günlere dönüş

Tango Balosu bir başlangıç değil, süregelen ”Milongaların” daha geniş bir meraklı kitlesine ve halka duyurulup, canlı müzik eşliğinde sunulmasından ibaret. Saat 20.00’de başlayacak olan balonun, unutulmayan bazı Türkçe tangolar ve değişik etkinliklerle zenginleştirilmesi de düşünülmüş.

Türkiye’de 76. yılını kutladığımız Cumhuriyet’le birlikte her şeyde olduğu gibi kültür, sanat ve eğlence hayatında da Batı’ya yönelik büyük değişimler ortaya çıkar. Türkiye her yönüyle çağdaşlaşmalı, siyasal, ekonomik ve idari olduğu kadar kültürü ile de Batı’ya ayak uydurmalı idi. Ancak bütün bunların gerçekleşmesi için halkın desteğine ihtiyaç vardı. Hem Batı’dan gelen bir müzik hem de çokseslilik içinde sadelik içeren tango, bu desteği fazlasıyla sağlamış, o günlerde coşku ile yaşanan cumhuriyet balolarına da girmekte gecikmemiştir. Bu yüzdendir ki İstanbul’da balo, Pera Palas ve tango sözcükleri birbirini çağrıştırmakta…

Bu akşam Pera Palas’ta yapılacak olan ”tango balosu” nun amacı ve çıkış noktası bu olsa gerek. Ama şurası da bir gerçek ki yalnızca tango çalınacak ve dans edilecek, günümüzün bu ”tango balosu” geçmişteki cumhuriyet balolarından bir hayli farklı olacaktır. Bu bir anlamda son 10-15 yıldır bütün dünyada yeniden başgösteren ”tango merakının” bize de yansıyan etkilerinden biri.

Tango tutkunu sanatçılar

Son yıllarda İstanbul’a gelen tango sanatçıları, orkestra ve şovları yanında festivallerde ve sinemalarda gösterilen ”Tango” konulu filmler, hatta Gary Burton gibi bir caz ustasının ve klasik müziğin büyük isimlerinden Gidon Kramer’ in tango konserleri bu ilgiyi canlı tutmakta. Bu gece saat 20.00’de Pera Palas’ta çalacak orkestra bir dörtlü: ”Tango Real Quartett.” Arjantin dışında ve Avrupa’da kurulan başarılı tango topluluklarından biri. Berlin’den geliyorlar, ama kendilerini Buenos Aires’te Cafe Tortoni’de, Clup Almargo’da, Uruguay’da ”Cumbre Mundial Del Tango” da kanıtlamış müzisyenler. Piyanoda Robert Schmidt, bandoneonda Paul Raackow, kemanda Mattias Leopold ve kontrabasta Peter Blazeowsky yer almakta. Evet, topluluk, tango için ”zorunlu ve yeter” 4 enstrümandan oluşuyor: Keman, bandoneon, piyano ve kontrbas… Dörtlüye katılan Amira Campora ve Ulli Barth dans çiftinden Amira, Buenos Aires’in Casa Blanca, Bar Sur, Berretin gibi tango kulüplerindeki yarışmalarda derece almış Arjantinli bir sanatçı.

Tango Real Quartett, 1994 yılında ilk olarak iki bandoneon, iki keman, piyano ve kontrbas olmak üzere bir sextet olarak kurulmuş ve 2 CD yapmıştı: Milongueando En Berlin ve Tiempos Viejos. Bu ikinci disklerinde topluluk, Arjantinli şarkıcı Pablo Banchera’ ya eşlik ediyordu. Altılı, 1996 Ekim ayında Uruguay Montevideo kentinde yapılan ve 17 ülkeden müzisyen ve dansçı olmak üzere 500 sanatçının katıldığı ”Dünya Tango Zirvesi” nde dikkatleri çeker ve Buenos Aires’e geçerek orada da konserler verir. 1998’de Arjantin’de yapılan tango festivaline ”davet edilen yegâne Alman topluluğu olarak” giden Tango Real Quartett, Buenos Aires’te La Nacion gazetesinin ”Avrupa’da tango emin ellerde” övgüsü ile çıkan kritiğinde ”Berlin’de doğan Buenos Airesliler” olarak nitelenir. Gerçek anlamda topluluğun belkemiği sayılacak iki elemanı; bandoneonist Paul Raackow ve piyanist Robert Schmidt, Berlin Yüksek Sanat Okulu’nu bitirmiş, Nestor Marconi, Osvaldo Montes, Rodolfo Mederos gibi tangonun dev isimlerinden ders almış, tango tutkunu sanatçılar.

1997 yılında bir dörtlü olarak yeniden kurulan Tango Real Quartett bugün bütün bir yıl dolu olan konser programları ile Avrupa’da, Arjantin tangosunun 100 yılı kapsayan eski ve yeni örneklerini kendi özgün düzenlemeleriyle sunmakta. Dörtlünün 1997 yılında çıkardıkları son CD’leri ise Arjantinli besteci Peregrini Paulos’ un bir tangosunun adını taşıyor: İnspiracion. Tanıtım broşürlerinde ise şöyle bir cümle dikkati çekiyor: ”Frakla ama dans ayakkabılarıyla yapılan tango…” Yani tangonun gerçek yüzüyle Avrupa zerafetinin bir karışımı.

Tangonun doğum yeri olan Arjantin’den Avrupa’ya gelişi asrın başlarına 1912- 1913’lere kadar uzanır. Önceleri Paris’in gece kulüplerinde boy gösteren bu yeni ve erotik dans pek sevilir. Tangonun dansı, müziğinden daha çok etkiler Avrupalıyı. Ama çok geçmeden kendi memleketinde de seçkin çevrelerce ayıplanan ve hor görülen tango, Papa X Pio tarafından da reddedilir ve yasaklanır. Ama bu yasak uzun ömürlü olmayacaktır. Tango, sınırları aşar, Almanya, İngiltere ve Hollanda’ya uzanır. Londra Savoy Oteli tango çayları, tango yemekleri düzenlemeye başlar. Tango giyimde bir moda, bir rengin adı ve bir şampanya markası oluverir. Böylece çılgınlığa varan bir ”Belle Epoque” dönemi yaşanmaktadır: Almanya’da Kayser II Wilhelm kraliyet subayları için tango yasağı koysa da… Almanların ünlü Barnabas von Geczy, Heinzy Huppertz gibi tango orkestralarının plakları Türkiye’ye de ulaşır. Chopin ‘in bazı valsleri, Lizst ‘in aşk rüyası, Verdi ‘nin operalarından bazı parçalar birden tango oluverir. Albeniz’in İberia suitinden veya Pepita Jimenez operasından bile daha popüler olan tangosunu Viyana Filarmoni Orkestrası’nın ünlü şefi Xaingartner’in El Ranti adlı tango bestesi izleyecektir. Korsika doğumlu Fransız vatandaşı Tino Rossi’ nin J’attendrai, Tan qu’il y aura des Etoiles, Marinella gibi tangolarını bütün Avrupa bilmektedir o yıllarda.
Danimarkalı viyolonist Jacop Gade’nin Jalousie adlı parçası bugün bile bir vakıf olarak sadece bu tangonun telif haklarıyla ayakta durmakta.

Avrupa’da vahşi görünümünden sıyrılarak ”evcilleşen” tango romantik bir havaya girer ve bu kalıba uygun olarak her ülkenin kendi diliyle bestelenmiş ”yerel tangolar” ortaya çıkar.

1950’li yıllardan başlayarak bütün dünyada olduğu gibi vatanı olan Arjantin’de de eski başarısını kaybeden tango, orada Astor Piazzolla’ nın ”Yeni Tango Akımı” ile bir çıkış yapacak, ama önemli bir zaafa uğrayacaktır. Zira yeni tangoda dans unsuru göz ardı edilmişti. Arjantin’de organize kulüp ve dans lokalleri yavaş yavaş kaybolmaya başlar. ”Dans İçin Tango” yerini ”Dinlemek İçin Tango” ya bırakmıştır. Avrupa’da ve diğer ülkelerde nostaljik bir anılar demetine dönüşen tango, gene öz vatanından gelen yeni bir çıkış yolu bulmakta gecikmez. 80’li yıllardan başlayarak ortaya çıkan Arjantin Show-Tango toplulukları, tangonun müzik, şiir, yorum ve danstan oluşan dört unsuru da içeren ve mükemmel koreografilerle sunulan gösterileriyle yeniden bütün dünyayı etkilemeye başlar. Günümüz dünyasında ise insanlar daha çok tangoya katılmak ve onunla dans etmek için ilgileniyor. Arjantin tango dansı bugün sadece profesyonel artistlerin değil, sıradan insanların da başarabileceği figürlerle Arjantin’de ve Avrupa’da binlerce dans okulunda öğretilmekte.

Türkçe tangolar da yer alacak

Bizde de durum farklı değil. Yalnızca İstanbul’da değil, Ankara’da, İzmir’de, Eskişehir’de ”Tango Geceleri” düzenlenmekte, yetkin dans hocalarının verdiği derslerle, Avrupa’dan, Birleşik Amerika’dan hatta Arjantin’den getirilen hocalarla tertiplenen ”Atölye Çalışmaları” ve İstanbul’da haftanın 5 gecesi yapılan ”Milongalar” bu tutkuyu gidermekte. Hatta Birleşik Amerika’da yaşayan, ama sık sık İstanbul’a gelip buradaki çalışmaları düzenleyen ünlü bir dans hocamız bile var: Metin Yazır. Özetle; bu gece Pera Palas’ta yapılacak olan ve daha sonra her ay tekrarlanacağı söylenen ”Tango Balosu” bir başlangıç değil, süregelen ”Milongaların” daha geniş bir meraklı kitlesine ve halka duyurulup, canlı müzik eşliğinde sunulmasından ibarettir. ”Tango Balosunun” unutulmayan bazı Türkçe tangolar ve değişik etkinliklerle zenginleştirilmeside düşünülmüş.

İstanbul’daki ”Arjantin Tango” dans meraklılarınının da misafir orkestra ve dans çiftine katılarak, geceyi bir gösteri haline dönüştürmesi bekleniyor.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 18.11.1999

Tango Bu Kez Gençlerin Müziği

Tango bu kez gençlerin müziği

Yeni kuşak tangoculardan oluşan Sexteto Canyengue, Hollanda’da kurulan ilk tango altılısı. Grubun lideri ve orkestra düzenleyicisi bandoneonist Carel Kraayenhof. Bestelediği tangolardan en ünlüsü Pugliese’ye ithaf ettiği ‘Kırmızı Karanfil’.

Evet, günümüzde asırlık tangoya sahip çıkan ve onu yaşatan genç kuşak, adını bütün dünyada konserler, festivaller ve milongalar ile duyurmakta. Yeni bir jenerasyon nöbeti çoktan devralmışa benziyor.

Arjantin’de çıkan La Nacion gazetesinin 5 Mart Pazar günkü sayısında yazar Gabriel Plaza konuya aynı paralelde bir yaklaşımda bulunmakta: ”Dansın patlamasından sonra tango dünyası şimdi de bir başka zirveyi yaşıyor; halen büyük çoğunluğu gençlerden oluşan 15’ten fazla orkestra, Pugliese ve D’Arienzo’nun adımlarını izliyor. 90’lı yıllara gelinceye dek birçok kimse tarafından ‘tipik orkestranın’ imzalanmış olan ‘ölüm fermanına’ rağmen dansın gösterdiği başdöndürücü yükseliş ile birlikte 40’lı yılların orkestra düzeni ve çalış stili yeniden yaşama döndürülmek yolunda. Yaklaşık olarak 15 kadar orkestra bugün o efsanevi kuşaktan Alfredo Gobbi, Julio De Caro, Osvaldo Pugliese, Juan D’Arienzo ve Carlos Di Sarli ‘ye öykünmekte. Bugünkü formasyonların kuruluşunda altın dönemin orkestralarında çalan bazı eski müzisyenlerin rolü olsa da Color Tango, Gigi De Angelis, Beba Pugliese, El Arranque, Fernandez Branca gibi topluluklar tamamen yeni bir kuşağın ellerinde ve bunlar 10 sene öncesine kadar hiç de düşünülmeyen bir tarzı canlandırıp çalmakta. Halkın tangoya olan eski ilgi ve sevgisini tekrar kazanabilmemiz için orkestranın bu alışılagelmiş tınısına dönmemiz gerekiyordu diye düşünüyor bu genç müzisyenler. Yaş ortalaması 25 olan El Arranque topluluğunun kontrbasçısı İgnacio , 2 yıl önce yaptıkları bir plak çalışmasını şöyle anlatıyor: Orkestranın istediğimiz tınılarla çalabilmesi için neredeyse arkeolojik bir çalışma yaptık. Bütün problem, müzisyenlerin o yılları yaşamamış olmasından kaynaklanıyordu. Bütün bunları gidermek için eski kayıtları tekrar tekrar dinledik ve o dönemin müzisyenleri ile konuştuk.. Bu konuda Sexteto Mayor’un bandoneoist ve düzenleyicisi Luis Stazo ‘nun görüşü ise şöyle: Gençlerden kurulu bu yeni toplulukları dinliyorum da bunlar gerçekten iyi müzisyen.

Övülmesi gereken şu var ki bunu hiç bir destek görmeden yapıyorlar. Bizler, önceleri çok daha az sorumluluk isteyen mahalle orkestralarında çaldık, öbür müzisyenleri dinledik, danslarda çaldık ve kendi kendimize repertuvarımızı yaptık ki bu bize kolaylıklar sağladı. Buna karşın şimdiki gençleri, antrenmandan alıp milli takımda oynaması istenen futbolcular gibi görüyorlar. Bunun için çok yetenekli olmaları lazım ve gençler bunu da başarıyorlar, bu bir mucize…”

Klasik tango altılısı formunda

Bu akşam Pera Palas’ta yapılacak 3. Tango Balosu’nun müzisyenleri olan Sexteto Canyengue de bu yeni kuşak tangoculardan oluşuyor, ama Avrupa’da olduğu kadar, Güney Amerika, Kanada ve Birleşik Amerika’da da tanınmış ve haklı olarak kazanılmış bir üne sahipler. Daha önce Tango Cuatro ve Viento Del Sur adlı toplulukları kuran, 1987 yılında Astor Piazzolla ‘nın daveti ile Broadway’de ”Tango Apasionado” adlı müzikholde solo bandoneon çalan bandoneonist Carel Kraayenhof ve diğer bandoneoncu Leo Vervelde tarafından 1988 sonbaharında Amsterdam’da kurulmuş bir topluluk Sexteto Canyengue… Hollanda’da kurulan ilk tango altılısı. Grubun lideri ve orkestra düzenleyicisi bandoneonist Kraayenhof , Pugliese ve Piazzolla âşığı bir müzisyen. Bestelediği tangolardan en ünlüsü ise Osvaldo Pugliese’ye ithaf ettiği Clavel Del Rojo ”Kırmızı Karanfil” adlı olanı.

Altılının bu gece dinleyeceğimiz müzisyenleri ise şunlar: Carel Kraayenhof, Eve Wolf , bandoneon; Martijn Van Der Linden, Willem Van Baarsen , keman; Sabastian Van Delft , piyano; ve Sanne Van Delft , kontrbas.

Klasik tango altılısı formunda. Yani 2 keman, 2 bandoneon, piyano ve kontrbas. 1920’lerde Arjantin’de pek gözde olan bu formasyon daha sonraları ”tipik orkestra” ya dönüşmüş, bandoneon ve kemanların sayısı 4’e yükseltilmiş idi. Son yılların başarılı tango topluluklarında ise bu klasik altılı modeli pek sık kullanılmakta.

Birçok ülkeye turne yaptılar

Sexteto Canyengue, son on yıl içinde tangoyu dünyanın dört bir tarafına taşımış bir orkestra. Turneleri içinde Arjantin, Uruguay, Kanada, hatta Malezya bulunmakta.

Katıldıkları etkinlikler içinde Kanada ”Festival International Du Jazz Du Montreal” , 1998 ”Edinburgh Fringe And International Festival” de medyanın dikkatini çeken sextet, gene aynı yıl violonsel üstadı Yo Yo Ma ile Hollanda TV programı ”Reiziger in Muziek” e katılarak ”The Art Of Tango” adlı şovu gerçekleştirir. Orlando ve The Tango Lesson adlı filmleriyle tanınan ünlü dansçı Pablo Veron ve yapımcı Saly Potter ile yaptıkları başarılı çalışmalardan sonra, düzenli olarak verdikleri tiyatro konserlerinin yanında Hollanda Devlet Balesi ile birlikte Piazzolla müziği ve Hans Van Manen ‘in 5 tangosu ile bir gösteri sunarlar. Gene 98 ve 99 yıllarını kapsayan bir süre içinde Amerika, Alaska ve İtalya’yı içine alan bir turne ile ”Milonga Boulevar and Tangueros” adlı bir tango gösterisi sergilerler ki, bu bir Arjantin-İtalyan ve Hollanda ortak yapımıdır.

İki saatlik bir şölen

Sextet’te çalan müzisyenlerin birçoğu 1993 yılında gene Carel Kraayenhof ve Leo Vervelde tarafından kurulan Rotterdam Konservatuvarı Arjantin Tango Bölümü’nde hocalık yapmakta. Bu bölümün açılışında Osvaldo Pugliese, Rotterdam’a davet edlimiş ve kendisine ”Onursal Başkanlık” unvanı verilmişti. Aynı yıl, yani 1993’te Sexteto Canyengue, Hollandalı Müzisyenler Birliği tarafından ”Gouden Notenkraker” ödülüne layık görülür. Kuruluşundan bugüne kadar 5 CD kaydı yapan altılının geçen yıl içinde gerçekleştirdiği son iki albüm, Cinco Tangos De Astor Piazzolla ”Piazzolla’nın 5 Tangosu” ve ”Tangueros De Hollanda” ”Hollandalı Tangocular” adlarını taşımakta. İstanbul’da dinleyeceğimiz kadrolarında ise küçük bir değişiklik var: İkinci bandoneonu Leo Vervelde yerine Eva Wolf çalıyor. Repertuvarları ise 4 bölümden oluşmakta. Konser adını verdikleri 1. bölümde altı parça yer almakta ve Kraayenhof’un Clavel Rojo adlı tangosu ile başlayıp, Astor Piazzolla’nın Adios Nonino’su ile bitiyor. Bunu izleyen 3 bölüm ise ”Tango Balosu” için seçilmiş, ”Dansedilir Tango” nun bazı örneklerinden oluşmakta. Bunlar içinde Mala Junta, Negracha, La Jumba, A Los Amigos, Gallo Ciego, La Trampera, Este Es El Rey, Amurado gibi, gerçekten tangonun en sevilen ve klasik olmuş melodileri de var. Bizdeki geleneğin tersine olarakda Arjantin’de olduğu gibi La Cumparsita, en son ve bitiş parçası olarak çalınıyor.

Pera Palas’ta daha önce yapılan iki ”Tango Balosu”nda olduğu gibi bu kez de İstanbul’daki Arjantin Tango hocalarının ve dansseverlerin bu iki saatlik şölene katılımı bekleniyor.

FEHMİ AKGÜN
Cumhuriyet Gazetesi 18.03.2000