Satranç bir oyun, tango da öyle.
Her iki oyunu da oynamak; zihin-beden koordinasyonu ister, yaratıcılık ve zekã ister, konsantrasyon ister, esnek alternatifli ve stratejik düşünebilme, doğru yerde ve doğru zamanda karar alabilme yeteneği ister, teknik ister, duygu-düşünce-eylem dengesi kurma becerisi ister, gözlemleme anlama ve değerlendirme sürecinde kesintisizlik ister.
Ama her şeyden önce; oyunun temel kuralları olduğunu bilmek, anlamak ve iki tarafın mevcudiyetini ister. Satranç da tango gibi “2”yi gerektirir…
Aslında tangonun dansını maçolukla değil, satranç ile ilişkilendirmek için daha fazla nedene sahibiz.
Nasıl mı?
Satranç oyununu oynayabilmek için farklı 2 renk taş grubunun varlığının gerekliliği ile söze başlayabiliriz. Misal: siyah – beyaz veya kadın – erkek, yani 2 farklı renk… Satranç, tek renk taş ile oyananamaz ve oyunun ilk kuralı, açılışı beyaz taşın yapmasıdır. ilk adımı beyaz taş atar, siyah onu takip eder… Aynen bir erkeğin ya da kadının tek başına tango yapamayacağı gibi. Tango dans etmek için 2 kişi gerekir. İkisi de hem birbirine, hem de oyunun kurallarına gereksinim duyar. Ve kurallardan biri de; erkeğin “lead”, kadının “follow” edeceğidir. Erkek açılışı yapar, ilk adımı atar, kadın onu takip eder.
Tangoda kadın ve erkek, kendi farklılıklarını korurken, zihin ve beden koordinasyonu içinde işbirliği halindedir. Her birinin kotardığı farklı bir şey vardır ve bu da tarafların danstaki pozisyonu ile ilişkilidir. Her birinin danstaki konumunu belirleyen, teknik ve o pozisyonun taşıdığı/üstlendiği görevdir ki bunlar, bu dansın tango, bu oyunun satranç olması için gereklidir…
Partnerlerin eril yada dişi kimliğine göre, pozisyonlar daha değerli ya da daha az değerli şeklinde tanımlanmaz. Taşların rengi, üstlendikleri görevin değerini eksiltmez ya da arttırmaz… Tango dans etmek için partnerlerden her biri, danstaki pozisyonuna ilişkin kuralları uygulamak durumundadır. Örneğin dönüş pozisyonunda kadın; arka-yan-ön-yan adımlarıyla dönüşünü gerçekleştirir. Örneğin erkek, saatin aksi yönünde akan rondayı takip ederek dansı yönetir.
Taşlar için de durum değişmez. Satrançta taşların her biri, standart kurallara göre hareket eder. Bir kale örneğin, düz açılarda hareket ederken, bir fil diyagonal olarak yürür. Ancak, oyunun oynanması için tüm taşlar gereklidir ve her taşın bulunduğu konumda üstlendiği bir görev vardır… Örneğin, beyaz taşın ilk hamleyi yapması ve siyahın onu takip etmesinin oyunun kuralı olduğunu kabul ederek oyuna başlamak ve bu döngüde oyunu sürdürmek; beyaz taşın canının istediği yere gideceği ve bu hareketin kabul göreceği anlamını içermez…
Tangoda kadın, erkeğin liderliğini kabul eder ancak, atacağı adım kendisinindir, kendisine aittir, erkeğe değil. Adımını, gereği gibi ve düzgün bir şekilde gerçekleştirmek için gerekli yeri, mesafeyi ve müziği/süreyi kullanır. Aktif bir katılımcı olarak dansa varlığını koyar. Örneğin erkeğin geri adımında onun arka gözü olur, gerideki çiftle olan mesafeyi kontrol eder, çarpişmayı engelleyecek şekilde tutuşuyla ve enerjisiyle erkeği uyarır.
Tango dansında üç element vardır: kadın, erkek ve tangonun yapısı…
Satranç oyununda üç element vardır: Siyah taşlar, beyaz taşlar ve satrancın yapısı…
Bu bağlamda erkek ve kadın; 2 farklı rol, 2 farklı üslup ve 2 farklı konum ile, ‘2’nin içinde ‘1’ üretirler: bir tango, bir satranç ya da bir oyun…
Satranç ve Tango arasındaki benzerlikleri sıralarken, dansın döngüsü içerisinde, yapısallığın, tekniğin yanı sıra duyguların sirkülasyonu ve birbiriyle etkileşiminin varlığını ıskalamış olduğum düşünülmesin. Bu noktadaki ilişkilendirme de belki şöyle ifade edilebilir:
Satranç oyununda, beynin kavrayış ve muhakeme yoluyla gönderdiği mesaj, ellere ulaşır.
Tango oyunundaysa, beynin gönderdiği mesaj, kalp yoluyla ayaklara ulaşır…