Bir Tango Armağan Etmek

0
203

Ben onu otuz yıldır tanırım, o da beni. İki görüşmemiz arasında aylar hatta yıllar geçse de birbirlerine
hiç benzemeyen iki ikiz kardeş gibi, o geçen zaman içinde birbirimizi hep hissederiz. Sonra bir araya
geldiğimizde, hava bir de güneşliyse İstanbul’un sokaklarında o kepçe ben kazan dolaşırız. Konuşur,
konuşur, konuşuruz. Çok da güleriz.

İşte böyle bir arkadaşım, bu hafta içinde doktor dilinde pek ufak, kendi yakınları ve benim için
oldukça önemli bir ameliyat geçirdi. Kafasında pek çok soru vardı, ameliyat masasına yatarken, pek
çok endişe. Şimdi iyi ve ben ona bir tango armağan etmek istiyorum.

 Çünkü o hastanenin küçük odasında sargılar içinde yatarken ben bir Buenos Aires gecesi yaşadım.
Mucize gibi bir şeydi. Arjantin’in en büyük tango bestecisi Astor Piazzolla’ nın karısı ‘Tangonun
Kraliçesi’ oyuncu ve şarkıcı Amelita Baltar İstanbul’daydı. Yapı Kredi Sanat Festivali ’99’un mart
ayındaki en önemli konuklarından biriydi ve benim evimin hemen dibindeki bir gece kulübünde tango
söylüyordu.

Amelia Baltar olağanüstüydü. Yaşı kaçtı bilmiyorum, ama kulağıma fısıldayanlar yaşının 67
olduğunu söylediler, ben iddia ediyorum 30’dan yukarı değildi. Uzun bacakları üstünde dimdik
durarak Astor Piazzolla’nın onun için bestelediği Balada Para Un Loco adlı tangoya başlarken, bir
dişi panteri andırıyordu. Söylediği tango gibi vahşi, ihtiraslı ve bir o kadar da müşfik…

Sonra birbiri ardından gelen tangolar, genç, yaşlı dinlemeden herkesi rüzgârlarıyla sürükleyip bir
Bounes Aires gecesine bırakıverdiler.

Gece muhteşemdi. Arjantin genelevlerinin bütün kadınları, yarı çıplak bedenleri ve istekle parıldayan
gözleriyle Arjantin’in bütün bıçkın erkeklerini tango yapmaya davet ettiler. İlk adımı atan onlardı,
çağrıları baş döndürücüydü ve geri çeviren olmadı.

Geceydi ve gökte kocaman bir ay vardı. Tangolardan bir kısmı bir meydanda durdu. Meydan
önceleri bomboştu. Ayın altında kara granit taşlar pırıl pırıl parlıyordu. Sonra birden bir yerlerden
başları beyaz örtülü kadınlar meydana doğru gelmeye başladılar.

O meydanda tangolar hiç susmadı. Meydanı silme dolduran başları beyaz örtülü kadınlar ayın
altında öylece hiç kıpırdamadan duruyorlardı. Sonra sessizce bir pankart astılar gökyüzüne ve gene
sessizce göğüslerinde sakladıkları fotoğrafları çıkarıp aya doğru uzattılar. Pankartta tek bir cümle
yazılıydı:

”Kayıplarınızı unutmayın!”

O meydanın adı (De Plaza de Mayo) Mayo Meydanı’ydı. Tangolardan biri birdenbire başını alıp gitti.
Herkes peşinden canhıraş bağırıyordu. O aldırış etmedi ve gül kokan bir mezarlığa daldı. Gitti, gitti
köşedeki mezarın başında durdu. İşte sevgili şairi orada, o toprak tümseğin altında artık huzur içinde
yatıyordu. Bütün acıları dinmişti. Sessizce oturdu mezarın başına ve en güzel kadın seslerinden
oluşan bir koro eşliğinde aşkı için intihar eden şaire, tepeden tırnağa aşk olan en güzel tangoyu
armağan etti.

Sonra tangolar kentin varoşlarına dağıldılar. İşsizlikten beli bükülmüş erkeklerin, çocuklarının karnını
nasıl doyuracaklarını düşünen yoksul kadınların en güzel uykularını buldular ve onları uykularında
avuttular.

Sabaha karşı tangolar, Buenos Aires kenti bütün haşmetiyle uyanırken bir çocuğun peşine katılıp bir
tepeye vardılar ve orada küçük bir çocuğa eşlik edip, adı ‘Güneşi doğurabilir misin Orfe?’ olan bir
şarkı söylediler. 

Ve kent uyandı. Ben de Buenos Aires gecesinden geri döndüm.

Önce ayağını öne doğru atacaksın. İstekle, aşkla ve her türlü örselenmeye hazır. Tıpkı hayatı
öğrenmeye başlayan bir çocuk gibi. Sonra her şeyi unutup müziğe bırakacaksın kendini, o seni sarıp
götürecek… 

Dilerim arkadaşım armağanını beğenir.

IŞIL ÖZGENTÜRK

Cumhuriyet Gazetesi 07.03.1999