Batılılaşma Sevdasıyla Çabuk Benimsedik

0
241

O zamanlar 18-19 yaşında o lan Necip Celal, yaşadığı ve hüsranla biten bir aşk öyküsünden
esinlenerek “Maziyi kalbime gömdüm” adlı bir tango besteledi. Bu beste plağa alınan ilk Türk
tangosudur ve yıl 1928’dir.

Tangonun dünyadaki yolculuğu Türkiye durağında ilginç olayların üstünden geçmiş durumda. Bu
müzikle tanışmamız oldukça ilginç bir döneme rastlıyor. Cumhuriyet’in ilk yılları. Her alanda olduğu
gibi müzikte de yenileşme çabaları. İlk olarak üst tabaka “Batılılaşma” sevdasına tutuluyor. 1. Dünya
Savaşı’nın bittiği yıllar. Çok seslilik bir efsane gibi dillerde dolaşıyor.  İşte tam tangonun aradığı
ortam Hem Batı’dan gelen bir müzik, hem yapısında çokseslilik var, hem de halk  tabakalarının
anlayamayacağı kadar karmaşık bir sistemi yok. Hemen buyur ediliyor müzik dünyamıza.

Bir süre sonar bakıyoruz, toplumun alt tabakaları “Batılılaşmaya” özenen üst tabakalara duyduğu
tepkiyi Batılı gibi giyinip yaşayan insanlara “Tango” adını takarak gösteriyor. Evet, bu bir tepki ama
aynı zamanda tangonun toplumun her tabakası tarafından farklı imajlarla da olsa tanındığının
göstergesi. Sonra görüyoruz ki Türk kültürü de her ülkede olduğu gibi tango müziğine farklı bir
formasyon kazandırıyor. Orkestra düzenlemeleri ayrı bir kişilik kazanırken, bu müziğin teması
hüzünden daha ziyade sevgi ve aşk oluyor. Daha da önemlisi  Türkçe sözlü tangolar çıkıyor ortaya.

İlk Türk tangosu

O zamanlar 18-19 yaşında olan Necip Celal yaşadığı hüsranla biten aşk öyküsünden esinlenerek
“Maziyi Kalbime Gömdüm” adlı bir tango besteliyor. Bu beste, plağa alınan ilk Türk tangosu. Yıl
1928. Taş plakların cızırtılarına güzel bir soprano ses karışırken herkes tangonun bu başarısını
konuşuyor.  Tabii başarıda büyük payı olanlardan biri solist Seyyan Oskay. Sonra “Mehtaplı Bir
Gecede” adlı bestesiyle tanıdığımız Fehmi Ege, onu takiben Kadri Cerrahoğlu, Emin Cenkman, Halit
Bedii Akçay, Nusret Rıfkı, Mustafa  Şükrü Alpar gibi besteciler kazanıyor Türkiye. Hele bir de 3 yıl
önce yaşama veda eden Necdet Koyutürk var  ki onu bugünün genç kuşakları bile tanıyor. Çünkü
Türkiye’de tango deyince hala Koyutürk’ün unutulmaz bestelerinden olan “Papatya gibisin beyaz ve
ince” ve “Sana nerden gönül verdim” geliyor akıllara…

Türkiye’ye Arjantin  tangoları tanıtan isim ise Orhan Avşar. Avşar’ın orkestrası ve Park Otel
Orkestrası 1930’ların en gözde müzik toplulukları arasında. Yine o dönemde sadece tango o kuyan
solistlerde çıktı ortaya. Yukarıda sözünü ettiğimiz Seyyan Oskay’ı genellikle erkek tangocular izliyor.
İbrahim Özgür, Celal İnce ve bugün hala tangodan kopmayan ve İstanbul Radyosu Tango
Orkestrası’nın solistliğini yapan Şecaattin Tanyerli…

Yorgun ama ölü değil

Sonra Türkiye’de de tangonun gerilediği  yıllar. Batı dünyasından farklı olarak bir de Türk müziği
türleri arasında yaşanan kaos var Türkiye’de. Önce Rock’n Roll fırtınası, ardından Türk Hafif Müziği
ve sonra arabesk müzik akımları. Tango bu yeni türlerin yarışında hep yorgun ve geride kalıyor.
Ancak gücünü 100 yıl öncesinden aldığı için ölmüyor. Ne de olsa “eski toprak.” Sonunda bugünlere
kadar geliyor.

Bugün tangoda bir kıpırdanış var. Bir iki yıl önce Nedim Erağan ve Fehmi Akgün önderliğinde bir
“Tango Dostları Derneği” kuruldu. Nedim Erağan o ilk Türk  tangosunu besteleyen Necip Celal’in
solistlerinden. Fehmi Akgün ise bugün İstanbul Radyosu’nda her hafta tango programları yapıyor.
Sonra İstanbul Radyosu’nda bir Tango Orkestrası var. Solisti daha önce sözünü ettiğimiz Şecaattin
Tanyerli. Orkestrayı ise eski tango bestecilerinden Fehmi Ege’nin oğlu Engin Ege yönetiyor.

“Papatya gibisin…”

Babasının izinden giden sadece Engin Ege değil. Necdet Koyutürk de bu dünyadan göçerken
müziğini sürdürecek iki varis bırakmış. Özdener ve Erdener Koyutürk, pop müzikle uğraşan iki
kardeş tangoya ayrı bir değer veriyor. Özdener Koyutürk’ün orkestrası var, ağabeyi Erdener
Koyutürk de orkestranın solistliğini yapıyor. Söylediği şarkılar arasında mutlaka babasının “Papatya
gibin beyaz ve ince”si de var.  Çünkü bu kulaklara yerleşen melodinin tango kıpırtılarına önderlik
edeceğine inanıyorlar. Sonra Türk Pop Müziği sanatçıları  arasında tangoya sırt çevirmeyenler ve
hatta daha yakından desteklemeye başlayanlar var.

Sanırız Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi tango ve onun taşıdığı duygusallık yeniden
canlanmak üzere. Bu sadece “nostaljik” duyguların depreşmesinden mi? Tahmin etmiyoruz.

Günümüz dünyasında teknolojinin ilerlemesiyle olaylara maddi ve duygusal kalıplardan arınmış
olarak bakan insanların romantizme susamışlığı da rol oynuyor bu hareketin başlamasında. Kimbilir
belki yakında diskolarda tango yapan gençler ve konser salonlarında dört dörtlük ritmde yumuşak
melodiler yayan topluluklarla karşılaşabiliriz…

AYLİN ŞENGÜN

Günaydın Gazetesi 26.03.1992