Ertuğrul Sevsay, besteci, müzikbilimci, piyanist, bandoneoncu ve de tıp doktoru! Halen Viyana Müzik
Yüksekokulu’nda profesör olarak ”orkestrasyon” derslerini vermekte. 1993’te kurduğu Band-O-Neon
Orkestrası ile eski tangoları yeniden uyarlayıp sunarken, Türk tangolarını, bu melodi zenginliğini
koruyarak zengin bir orkestrasyona, canlı bir ritim dokusuna kavuşturmak için çalışmalar yapmakta.
”Tango” sözcüğü her zaman hülyalı bir geçmişi çağrıştırır. Doğduğu Arjantin topraklarında bir
geleneği, bir yaşam biçimini yansıtır. Tutkuları, kavgaları, aşkları dile getirir. Ve içinden çıktığı
düzenin kültür birikimini ortaya koyar. Değişik ülkelerde, değişik zamanlarda yeni kimliklere
bürünmüştür. Bizler için ilk Batı’ya açılışın simgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günlerindeki ilk
baloların coşkusunu anımsatır. Dolayısıyla bir nostaljidir. Ancak günümüzde müziğin yeni
yöntemleriyle zenginleşen tango, özgün renkleriyle birlikte yeniden doğmakta.
Mart ayının ortasında dört gece art arda Armada Oteli’nin düzenlemesiyle İstanbul’da ”Tango
Geceleri” yaşandı. Türk bestecisi Ertuğrul Sevsay’ ın yönetimindeki tipik tango topluluğu Band-O-
Neon, Arjantin ve Türk tangolarından örnekler sundu.
Ertuğrul Sevsay, besteci, müzikbilimci, piyanist, bandoneoncu ve de tıp doktoru! Halen Viyana Müzik
Yüksekokulu’nda profesör olarak ”orkestrasyon” derslerini vermekte. 1993’te kurduğu Band-O-Neon
adlı tango topluluğu ile dünyanın çeşitli köşelerinde konserler yönetmekte, topluluğun içinde
bandoneon çalmakta ve bu topluluk için eski tangoları yeniden uyarlayıp sunmakta. Topluluğun
üyeleri Arjantinli, Avusturyalı ve Türklerden oluşuyor.
‘Aranjman tangoya hayat verir’
Sevsay, Arjantin tangosunun yüz yılı aşkın bir süredir tazeliğini korumasını yeni uyarlamalara
(aranjmanlara) bağlıyor. Ona göre Arjantin tangosu 1898’den başlayan klasik döneminden sonra dört
ayrı dönemde hem stil hem de biçim olarak kendini yenilemiş. Özellikle üçüncü dönemde (1935-
1948) eski tangolar yeniden düzenlenmiş. 1948’den sonra tango tarihi yeni dönemine (Tango Nuevo)
girmiş. Bu dönemde yazılan yeni tangolar büyük ilgi görürken eskilerin, yeni tekniklere göre özgün
tarza ters düşen bir şekilde modernize edilmesi ise kabul görmemiş.
Şöyle anlatıyor Sevsay: ”Aranjman, tangoya hayat verir. Bugün hâlâ zevkle dinlenen La Comparsita,
El Choclo, A Media Luz gibi ünlü tangolar ilk günlerindeki gibi bırakılsaydı, tekdüze ritmi ve tekdüze
yorumcularıyla çoktan tarihe karışacaktı. İyi bir tango aranjmanı belirli bir estetik anlayışı içinde
sürekli ritim değişikliği, dinamik kontrastlar (seslerin gücünün artıp azalması), değişik orkestrasyon
renkleri, melodinin bazen öne bazen arka plana çekilmesi, ikinci derecede önemli melodilerin veya
birtakım efektlerin zaman zaman ön plana çıkması, melodi-ritim-armoni çeşitlemeleri, ani
duraklamalar, temponun yavaşlayıp hızlanması, çalgılar arasında küçük söyleşiler, hatta
şakalaşmalar ve dinleyiciyi şaşırtacak müziksel sürprizler gereklidir.”
Türk tangolarını dönemlere ayırabilir miyiz? Bugün modernize edilmiş Türk tangosundan söz
edilebilir mi? Sevsay’a göre böyle bir dönemsel farktan söz edemiyoruz: ”Türk tangoları birinci
dönemin dışına çıkamamış, baştan sona değişmeyen ritmin yapısıyla, genelde en eski Arjantin
tangolarından bile daha yavaş temposu, son derece renksiz aranjmanları, inat edercesine basit
kalan armonileriyle yerinde sayıp durmuştur. Tangonun en tipik çalgısı olan bandoneon yerine
kullanılan akordeon, donuk ve kontrasttan yoksun ses rengiyle, tangoya renk ve karakter
getirmekten ziyade, onu monotonlaştırmıştır. Tangonun bandoneondan sonra ikinci önemli çalgısı
olan kontrbas ve üçüncü sırayı işgal eden piyano, Türk tangolarında neredeyse baştan sona aynı
ritmi ve dinamiği korurlar. Son derece acemice ve devamlı 3-4 sesli kullanılan kemanlar ve
viyolonsel, tangolarımızı büsbütün ağırlaştırır. Arjantin’de bir zamanlar yenilik arayışı içinde
denenmiş, ama tipik tango orkestrasında asla yaşayamamış klarinet, bateri ve benzeri aletlerin de
tango orkestralarına katılmasıyla Türk tangosu baştan sona aynı renkte, aynı tempoda, aynı
dinamikte ve aynı ritimle çalınan monoton bir müzik olarak kalmıştır.”
Türk tangolarının melodisi
Sevsay’ın bir müzikbilimci kulağı ile yaklaştığı tangolarımızda bir özellik olmalı ki bugün bile bizlere
heyecan vermekte, taşplaklardan yapılan yeni basımlarındaki o cızırtılı seslerin soluk soluğa
söylenmiş ezgilerin keyfini sürmekteyiz. Sevsay bu özelliğin altını şöyle çiziyor: ”Türk tangolarının en
kuvvetli tarafı melodileridir. Bunlar teknik açıdan geliştirilmeye uygun, prozodi (sesin söze
uygunluğu) yanlışları giderildiği zaman rahatlıkla söylenebilecek, kolayca akılda kalabilen, bazen
basmakalıp olsa bile genelde romantik sözler içeren melodilerdir. Necip Celal’ in hemen her tangosu
bir dünya şaheseridir. Fehmi Ege’ nin yüzü aşkın tangosu içinde önemli miktarda harikulade
melodiler vardır, ama yeterince değerlendirilmemiştir, o başka.”
Ertuğrul Sevsay, Band-O-Neon Orkestrası ile Türk tangolarını, bu melodi zenginliğini koruyarak
zengin bir orkestrasyona, canlı bir ritim dokusuna kavuşturmak için çalışmalar yapmakta. Tutucu
tangocuların buna karşı çıkacağını da biliyor. ”Türk tangoları üç dönem aranjman tekniğiyle tekrar
ele alınmalıdır. Sadece benim arşivimde La Comparsita’nın 40’ın üzerinde değişik yorumu var. Hatta
aynı orkestranın farklı yıllarda farklı yorumları bile mevcut. Bu da değişik yorum çalışmalarının
önemini gösterir. Türk tangolarının da bundan payını alması gerekiyor.”
Özellikle son beş-altı yıldır ülkemizde tangoya karşı büyük bir ilgi var. Yapı Kredi’nin getirdiği Tango
Passion’un gösterilerinde yer yerinden oynadı. Cemal Ünlü’ nün taşplaklardan aktardığı ve
tarihçesini yazdığı İş Bankası’nca desteklenen ”Yıldızlar Düşerken” albümü; Yapı Kredi’den
yayımlanan ”Yurttan Sesler” albümü hemen akla ilk gelen yayınlar. Bu arada birçok plak şirketi
tarafından da yeni yeni tango albümleri çıkıyor piyasaya. Bu ilgiyi şöyle değerlendiriyor Sevsay:
”Ülkemizde Arjantin tangosuna yönelik büyük bir uyanış var. Bu harika bir şey. Türk tangolarına ilgi
ise nostaljiden kaynaklanıyor ve daha ziyade 60 yaşını geçmiş tangoseverleri içeriyor. Türk tangoları
tutucu, beceriksiz insanların elinden vaktinde kurtarılmazsa yok olmaya mahkûm.
Yorum kalitesinin gittikçe düştüğü de bir gerçek. TV programlarından izlediğim kadarıyla gerek
şarkıcıların gerekse çalgıcıların ciddi entonasyon ve yorum sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu
gördüm. 78’lik taşplaklardaki İbrahim Özgür ve Park Otel orkestrasının sesinden dinlediğiniz bir
tango ile bugün izlediğiniz derme çatma orkestraların çaldıkları arasında dağlar kadar fark var. Bir
yandan da tangoya artan ilgiyi görüp bu furyadan ‘ne koparsam’ düşüncesiyle halkı sömürenlere de
rastlamak mümkün. İşte taptaze bir örnek: Necdet Koyutürk ‘ün tangolarından bir CD yapılmış. 2 ve
4 numaralı CD’leri bulabildim. CD’ler selofanla kaplı, değişik isimlerde ve CD’lerin üzerinde içindeki
parçaların adları yok. Kılıflarını çıkarınca her iki CD’deki 14 parçadan 11’inin aynı olduğunu hayretle
gördüm. Bu, benim için hırsızlık anlamına gelir. Yeni yapılan CD’de belki başka bir CD’den bir iki
parça bulunabilir, ama bu şekilde aldatmaca, ölmüş bir bestecinin ismine gölge düşürür.
Türkiye’deki tango bestecilerinin hak sahipleri bazı eserlere ‘çalınabilir izni’ vermiyorlarmış. Bu
nedenle, örneğin Necdet Koyutürk’ün eserleri bir konser programından çıkartılmış. Telif hakları için
uluslararası bir kural vardır. Basılmış bir notayı alıp çalmak için kimsenin izni gerekmez. Eser çalınır,
telif hakkı bestecinin bağlı olduğu kuruluş tarafından alınır ve besteciye gönderilir. Örneğin
Avusturya’da AKM tarafından toplanır ve her haziran ayında besteciye ödenir. Besteci de çoğu
zaman eserinin çalındığını bu şekilde öğrenir. Ancak bestecinin eserleri basılmamışsa veya herhangi
bir yayın kurumuna bağlı değilse izin gerekebilir.”
Evet, Ertuğrul Sevsay, bu duyarlılık ve ilgiyle Band-O-Neon topluluğundaki derleme, uyarlama
çalışmalarına devam ediyor. Biraz Amerika’da, biraz Arjantin’de biraz da Avusturya’da çalışıyor.
Dünyanın çeşitli köşelerine Arjantin tangosu kadar Türk tangosundan örnekleri de taşıyor. Bu arada
bir CD çalışması da gündemde.
EVİN İLYASOĞLU
Cumhuriyet Gazetesi 07.04.1999