Cazdaki Çeşitlilik Çok Sağlıklı

0
221

Caz müziğinin ve vibrafonun çağdaş temsilcilerinden Gary Burton , cumartesi akşamı Yapı Kredi
Sanat Festivali çerçevesinde İstanbullu müzikseverlerle buluştu. Burton için özel bir anlam taşıyordu
bu konser. 1985 yılında birlikte çaldığı Astor Piazzola ‘nın altıncı ölüm yıldönümüydü 4 Temmuz ve
Burton bir kez daha onun 1960’da kurduğu Yeni Tango beşlisiyle bir araya gelmişti. 1988 yılında
İstanbul’da Astor Piazzolla’ya eşlik eden müzisyen dostları bu kez şef’lerinin ölüm yıldönümünde
Gary Burton ile aynı sahnede buluştular. Burton’la, Piazzola anısına verdikleri üçüncü konser
öncesinde görüştük:

– Astor Piazzola’nın altıncı ölüm yıldönümünde beşlisiyle yeniden bir araya geldiniz. Bu noktada
Piazzola’yla gerçekleştirdiğiniz çalışmayı ve ikinci buluşmanızı değerlendirir misiniz?

İlk olarak 1965’te dinlemiştim Piazzola’yı. Ama, ancak yirmi yıl sonra bir araya gelebildik. Ben geçen
süre içinde hayran olduğum bu müziği yakından izledim. 1985’teki buluşmamızın ardından Japonya,
Avrupa ve Kuzey Amerika’da turneye çıktık. Benim için inanılmaz derecede heyecan verici bir
tecrübeydi. Özellikle onun çağdaş tangosunda kendimden çok şey buluyordum.O öldüğünde
tangoyla bütün ilgi ve bağlantımın da bittiğini düşünmüştüm. Bir gün bir arkadaşım Buenos Aires’te
Piazzola’nın beşlisiyle yeniden bir araya gelmemi önerdi. Beşli de Piazzola’nın ölümünün ardından
bir daha birlikte çalmamıştı. Bizi ona ve müziğine duyduğumuz özlem bir araya getirdi aslında ve
yeni bir CD projesine başladık. Ancak herkes ayrı ayrı çalışmaya başladığından buluşmamız bir yıl
aldı. Albümü tamamladığımızda büyük keyif almıştık, bunu bir turneyle sürdürmek istedik. Beşliyle
her çalışımızda Piazzola da sanki bizimleymiş gibi heyecan duyuyoruz.

– Tango ve caz nerede buluşuyor?

Ortak pek çok noktaları var aslında. Öncelikle benzer bir tarihi süreci paylaşıyorlar. Her iki müzik türü
de yüzyılın başında başladı ve mekân olarak önce gece klüplerinde yer bulabildi kendisine.

Başlangıçta bu türlerin müzikal değerleri üzerine soru işaretleri vardı. Saygıdeğer müzikler olarak
görülmüyorlardı. Ve yine aynı dönemde, 1950’lerde daha karmaşık bir kimlik kazanarak klüplerin
dışına çıkmaya başladılar. Bu müziklerin klasikleşme süreçleri de örtüşüyor. Aynı süreçleri aynı
dönemlerde geçirmiş olmaları buluşturuyor bu müzikleri. Ayrıca caz da tango da çok duygusal ve
tutkulu müzik türleri. Her ikisinde de duyguların abartılı bir ifadeyle dışa vurumu söz konusu. Bu
nedenle tango çalarken kendimi tıpkı caz çaldığım zamanlardaki gibi hissediyorum.

Caz uluslararası kimlik kazandı

– Peki bugün dünyadaki caz festivallerinin programlarına baktığınızda cazı nerede görüyorsunuz?
Sanırım bu programlar bize bugün caz müziğinde neler olduğunu bire bir yansıtıyor. Kırk elli yıl
öncesine baktığımızda çok küçük bir dinleyici kitlesi vardı ve birbirini takip eden dönemlerde tek bir
tarz caz çalınıyordu. Zamanla izleyici kitlesi genişledi ve caz uluslararası bir kimlik kazandı. Bugün
artık Asya’dan, Afrika’dan, Kuzey Amerika’dan müzisyenler bir araya geliyor festivallerde. Bu
uluslararası buluşmalar da etkili cazın gelişiminde. Müzisyenler karşılıklı alıverişe giriyor.
Günümüzde artık bazı müzisyenler eski caz türlerini canlandırırken bazıları da yepyeni, heyecan
verici denemelere girişiyor. Bütün bu çeşitliliğin caz adı altında toplanması dinleyicilerin de kafasını
karıştırıyordur sanırım. Ama ben cazdaki bu çeşitliliği çok sağlıklı buluyorum. Cazın günümüzdeki
tarz ve kimliğini bu çeşitlilik niteliyor.

– Rock ve pop müzisyenleriyle de deneysel bir takım çalışmalarınız var. Bu arayışlar cazın
yapısından mı kaynaklanıyor?

Sanırım öyle. Caz müzisyenleri doğaçlamaya geniş yer ayırırlar. Çoğunlukla gördüğümüz notalardan
değil, duyduklarımızdan ve hissettiklerimizden çıkarız yola. Bu da bize öteki müzik diyarlarını da
ziyaret edebilme olanağını sağlar. Bu nedenle caz müzisyenlerini pek çok değişik etkinliğin içinde
görürsünüz. Öte yandan klasik müzik ya da tango çalan müzisyenlerin elinde takip edecekleri notalar
olması gerekli.

– Müzisyenliğinizin yanı sıra uzun süredir Berklee Müzik Koleji’nde eğitmenlik yapıyorsunuz. Bu iki
etkinliğin birlikteliği kariyerinizi nasıl etkiliyor?

1971’den beri sürdürüyorum eğitmenliği. Başlangıçta sadece profesördüm kolejde ama daha sonra
yönetimde de görev almaya başladım. Müzisyen yönüm ve öğretmenliğim karşılıklı olarak besliyorlar
birbirlerini. Müzik dünyasındaki tecrübelerim ne öğretmem gerektiği konusunda çok yardımcı oluyor
bana. Sürekli genç, yetenekli müzisyenlerle çalışmak da sahnedeki performansımı besliyor.

– Genç kuşak caza nasıl yaklaşıyor?

Eğer müzisyenlerse cazı erken keşfedip seviyorlar, ancak diğer gençler cazla daha geç tanışıyorlar.
Çoğu yirmili yaşlarına gelmeden önce cazla ilgilenmiyor bile. Klasik müzik için de geçerli bu. Daha
karmaşık olan bu müzikleri dinlemeden önce biraz olgunlaşmaları gerekiyor. Bu nedenle gördüğüm
caz dinleyicilerinin yaşları genellikle yirminin üzerinde oluyor.

– Yakın gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?

– Aralık ayında tango topluluğuyla bir Kuzey Amerika turnemiz olacak. Ancak bu yılın sonuna dek ve
önümüzdeki yılın başlarında çoğunlukla Chick Corea ile çalışacağım. Bir düet çalışmamız var.
Ekimde de yeni albümüm çıkacak.

GÜL ERÇETİN

Cumhuriyet Gazetesi 08.07.1998