Kendinizi ne kadar seviyorsunuz? Hayat dansının son adımını attığınızda ne çok(?) sevmiş olacaksınız kendinizi, ne kadar memnun olacaksınız yaşanmışlıklarından ve boşluklarından hayatınızın?!…
Yaşam metaforunuz ne? Hayatı neye benzeterek anlamlandırıyorsunuz, hiç aklınıza düştü mü?
Ne kadar başkasına ve başkalarına göre hizalanıyoruz bu ömürde… Her karar bir adım, sürüklendiğimiz haller bile durarak direnebileceğimiz tercihler…
“…Dolunayı kaç kez daha göreceksiniz? Yirmi mi? Oysa her şey insana sonsuza dek sürecekmiş gibi gelir.” -The Sheltering Sky
Kendi yalnızlığımız ve kendine yabancılıkla bitirmemek için bu hayat dansını, kendimize varmak için, bize yakın duran, merakımızı ‘gıdıklayan’, ANı zengileştiren ve anıya döndüğünde içinize sinecek her deneyimi adımlamak gerek…
Bir Not:
Rana Şahnaz’ın “Bir Yalnızlık Tangosu” isimli kitabından…
“…Güçlü kadın hikâyesi hep yalandı. Hiçbir kız çocuğu güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran, şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan.
Tutulmamış sözler, yarım kalmış kaderler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler, ayrılıklar güç verirmiş insana. Kurulan hayaller iskambil kâğıtlarında kule gibi yıkıldığında, ezilmemek için enkazın altında, güç veriyor Tanrı insana. Annem güçlü bir kadındı. Ben o güce hayrandım. Hiç öyle olamam zannediyordum, ama maalesef oldum. Bir gün bir kızım olursa güçlü kadın değil, mutlu kadın olmasını dilerim…”
YALNIZLAR RIHTIMI
Söz: Attila İLHAN Müzik: Necdet KOYUTÜRK
Martılar çığlık çığlığa her akşam
Bir büyük rüzgar dağıtır şarkılarımı
İçim boş, gemiler boş, nereye baksam
Ölüm gibi susar yalnızlar rıhtımı
Yalnızım, yalnızlık tutuyor kan gibi
Bu korku, yalnızlık korkusu gözlerimdeki
Bir sabah yapayalnız öleceğim belki
Ardımdan ağlayacak yalnızlar rıhtımı